Yasemince Güne Başlarken
Nisan-2014
`Deyim yerindeyse Yasemince yaşadik... Bir hafta sonu sabahını Yasoca yaşamış oluruz. Yaşam enerjine, üretme, paylaşma ve yaşama arzuna şapka çıkarıyorum Yaso… Kalemine, dostluğuna, gönlüne sağlık Yasocum… Dün kızkardeşimle İstanbul’u gezdik, arka sokaklarında kaybolduk; yedik, içtik, söyleştik, fotoğraflar çektik. Bir günü daha Yasemince yaşadık!... Bu laflar o kadar doğal bir şekilde çıkıyor ki ağzımdan… Çünkü gerçekten bir yaşama stilini temsil ediyorsun; bu nedenle bir şeye, bir tarza isim veriyorsun… Dostlukla kucaklarım güzel dostum…`
Yazıma Sevgili dostum Mehmet Murat Yaşar’ın cümleleriyle başladım. Bana neşe katan, enerjisiyle yoluma ışık tutan güzel dostlarımdan biridir Mehmet Murat Yaşar! Böylesi deyimler, cümleler, kelimeler Sevgili Murat’ın ağzından o kadar doğal dökülüyor ki yoğun iş ortamlarımızda yapılan kısacık muhabbetler, mesaj kutusunda görülen güzel mesajlar günümü aydınlatıyor! Ve gün geçtikçe ortak değerlerin paylaşılarak çoğaldığını, dostluklarımın pekiştiğini, yeni dostluklar kazandığımı görmek çok keyifli ve çok özel! Doğru yoldayım diyorum, durmak yok yola devam!
Bosphorus Palace’da kahvaltı organizasyonumuzu ise yaklaşık iki ay önce ayarladık. Mehmet Murat ve diğer arkadaşlar işleri nedeniyle bu organizasyona dahil olamadılar. Erkan, Özlem ve ben böylesi özel bir kahvaltıyı kaçırmak istemedik. Organizasyonumuzu ileri bir tarihte yapmak üzere anlaştık.
Yaşadığım bir takım talihsiz olaylar nedeniyle Bosphorus Palace’da henüz kahvaltımızı yapamamışken... Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı, 2014 Salon konserlerinin sezon açılışına, 13 Nisan’da Beykoz`lu şairimiz Orhan Veli’nin 100. Doğum Günü Anma Programıyla başladı. Maalesef bu anma programını ben de kaçırdım. Ama 20 Nisan 2014 tarihli Salon Konserinde QUATTRO TURCA`yı kaçırmayalım istedim. Özlem ve Erkan’a sabahtan Bosphorus Palace’da güzel bir kahvaltı, öğleden sonra ise Hekimbaşı Salih Efendi Yalısı’ndaki konserle güzel bir Pazar keyfi yapmayı önerdim. Arkadaşların da programı müsait olunca Boğazda Yasemince Pazar Keyfi başlasın artık!
Bosphorus Palace Hotel Beylerbeyi’nde Boğaz kenarında oldukça etkileyici tarihi bir bina. Boğazın mavi sularıyla kucaklandığınızı hissedeceğiniz, büyülü bir atmosfer! Geçmiş ve geleceğin buluştuğu özel bir mekan! Bosphorus Palace Hotel orijinallerine sadık kalınarak Neo-Osmanlı tarzında tekrar inşa edilmiş. En küçük detaylarda dahi verilen önemi görebiliyorsunuz! Dekorasyonuyla yaşanan gerçek bir yalı ambiyansı yaratmayı başarmışlar. Yaşanmışlıklarla dolu, ruhu olan bir mekândayız! Boğaz manzarası zaten muhteşem! Dekorasyonu Bosphorus`un tarihini yansıtırken, sizi tarihin derinliklerinde gezintiye çıkarıyor adeta!
Otelin deniz kenarına açılan bir bahçesi olmasa da denize sıfır yalılarda çok ayrı tatlar yaşayabiliyorsunuz! Yıllardır süre gelen dalgaların ve yalı duvarlarının dostluğuna, sohbetine bu özel mekanda da şahit oluyorum! Dalgaların yalı betonlarını yalarken çıkardığı o muhteşem sesin yanı sıra… Yıllar geçse de unutmayacağım çok özel bir kare vardır ki gözümün önünden hiç gitmez. Akşam yemeği için gittiğimiz bir sırada Boğaz’ı seyrederken bir balıkçı kayığının yalının hemen köşesine sığınması! Tek korunağı üzerindeki yağmurluğu olan balıkçının 15-20 dakika orada Boğaz’ın esintisiyle savaşması… Ve devamında Boğaz’ın derin sularında yol alarak gözden kaybolması! Bu kısa anın üzerine öyküler dahi kurgulayabilirim!
20 Nisan Pazar sabahına dönersek :) Erkan ve Özlem ile 10:30’da buluşmak üzere anlaştık.Trafik açık olunca ben 10:00’dan önce Bosphorus Palace’da buldum kendimi. İstanbul’un merkezine, hatta Üsküdar’ın o hengamesine bu kadar yakın ama bir o kadar da uzak olan mekana gelip de bahçe kapısından girdiğim an yine beni büyülemeyi başardı bu özel mekan! Bahçede ağır adımlarla, özlem gidererek ilerledim!
Bosphorus Palace çok güzel anılar biriktirmeme neden olan büyülü bir mekan ayrıca! Günümüz ve yüzyıl öncesinin kültürünü aynı anda sunan bu özel mekana girdiğim an kahvaltı salonu yerine giriş katta yer alan uçsuz bucaksız boğaz manzarasına hakim koltuklara attım kendimi! Oldukça erken geldiğim için Erkan ve Özlem’i beklerken bu büyülü ortamda kalemimi elimden bırakmam mümkün olmadı ve yazmaya başladım! Yaşanmışlıklarla dolu tarihi bir mekan ve doyamadığımız boğaz manzarası… Trafik gürültüsünün hiç duyulmadığı, sadece gelip geçen motorları ile dalga seslerini duyabileceğiniz bir ortam! Daha ne isteyebilirim ki! Alt katta yer alan Tarihi Kayıkhane Restorandan çatal kaşık sesleri gelse de, benim büyülü atmosferimi bozamıyor. Klasik müzik eşliğinde yazmaya devam ediyorum. Aklımın bir köşesinden de ‘ böyle bir mekanda yaşasak neler üretiriz neler ‘ diye düşünmekten kendimi alamıyorum…
Tarihi dokusunu kaybetmemiş, mistik ve otantik bu yapıda sevgini, kadim bilgilerin paylaşıldığını düşündükçe… Buram buram tarih kokusunu aldıkça içimdeki çocuk yanım cıvıl cıvıl! Işıldayan, gülmesini, gülümsemesini, kahkahasını eksik etmeyen ben tüm pozitifliğimle buradayım! Yaşamın karmaşası aklımın ucundan geçmiyor bile… Her şey kapının dışında kaldı! Ne kadar ilginç değil mi? Böylesi özel mekanlara her gelişimde böyle hissederim! Mizah, espri, eğlence, yaratıcılık ve bunların hepsini paralelde götürebilmekteki başarımı bu özel mekanlara, özel değerlere bağlıyorum. İçimdeki çocuk yanım hiç büyümesin, içimdeki çocuk yok olursa renksiz, anlamsız olurum!
Ruhumuzu besleyen şeyleri keşfetmekte daha fazla geç kalmamalıyız. Hele ki finans sektöründe çalışan bizler için bir şekilde ruhu besleyen güzellikleri keşfetmek şart! Ve gerçekçi olmam gerekirse böylesi bir yerde yaşamam mümkün değil evet! Ama böyle bir yerin işletmeciliği konusunda kendime hedef koymalıyım sanırım:) İnanılmaz üretken, yaratıcı ve enerji dolu olacağıma eminim!:)
Şimdi kendi duygularımı bir kenara bırakıp arkadaşlarıma ev sahipliği yapma zamanı. Önce Erkan geldi… Ev sahibi edasıyla kendisini karşıladım. Biz Erkan’la sabahın o dinginliğinde, boğaz manzarası eşliğinde muhabbete başladık bile… Özlem’i bekliyoruz… Erkan’ın ilk lafı ‘Yasemin, senin içine Osmanlı’dan bir sultan kaçmış. Kesinlikle o dönemlerde yaşamışsın. Bir yerlerde bir şeyler kalmış.’ :)
Ve tarihten, boğazdan yazılarımdan konuşmaya devam ettik… Erkan bir ara bana ‘ablanların evi ne durumda, toparladılar mı evi?’ deyip ablamların evinde çıkan o talihsiz yangını konuşmaya başladık. O ara Erkan ‘ bak kim geliyor’ dedi. Özlem’in geldiğini düşünerek döndüm. Ve devamında şaka mı? kabus mu? algılayamamış olsam da Ali Ağaoğlu karşımdaydı! Yangın sonrası dışarıya ilk çıkışım! Hatta bir nevi stres atmak! Yangının şokunu atlatamadan keyifli bir pazar için gittiğim kahvaltıda Ali Ağaoğlu’nun hemen yanımıza oturması şaka mı? kabus mu? talihsizlik mi? halen karar veremedim!
Koca katta Erkan, ben ve Ali Ağaoğlu! Bu keyifli pazar günümüze Ağaoğlu Grubu`nu daha fazla dahil etmek istemiyor ve hemen kahvaltımıza dönüyorum. Özlem’de bu arada geldi… Bayağıda açıktık. Hemen Tarihi Kayıkhane Restorana indik. Yalının deniz katındaki 200 yıllık kayıkhanesinde kahvaltı etmek gerçekten çok keyifli. Restoranın dekorasyonunu çok sevmesem de tam kayıkhane önünde olup zeminde yer alan cam döşemelerden denizi görüyor olmamız apayrı bir keyif ve tat katıyordu sohbetimize! Geçen sefer geldiğimde kayıkhanenin girişinde dalgakıran yoktu. Biz kahvaltı ederken dalgalar restoranın camıyla dans ediyordu adeta! Bu sefer kayıkhanenin tam girişine dalgakıran konmuş. Hoş bir görüntü olmasa da bir bakıma gereklilik! Bu özel mekanda yazın yapılacak adrenalin dolu tatillerden tutun da, siyaset, iş güç derken uzunca bir muhabbet ve zevkli bir kahvaltı… Devamında ise beni tarihin derinliklerine götüren, muhteşem boğaz manzarasıyla enerjime enerji katan bir üst katta kahve keyfi! Tadı damağımızda kalan kahve keyfimiz, sohbetimizin yanı sıra artık fotoğraf da çekme zamanı! Ve o an hepimizin içindeki çocuk cıvıl cıvıl! Yüzümüzden gitmeyen bir gülümseme, hatta zaman zaman kahkahalar... Fotoğraf çekerken, poz verirken hepimizde bir muziplik! Keyfi, eğlencesi, oyunlarıyla güzel bir pazar sabahını taçlandıran anlardı fotoğraf çekimleri...
Yalnız ben koltuğumdan hiç kalkmamış Sultan edasıyla oturmuşum :) Sevgili Özlem’in yorumu ise ‘ Eeee Yasemince bir Pazar olunca o koltuğun hakkı prensesler gibi senindi canımm’ oldu. Kendimiz yazıp kendimiz oynadık ve çok keyifli kareler çıktı ortaya. İstanbul`u en güzel hissedebileceğiniz mekanlardan biri Bosphorus Palace Hotel! Güler yüzlü personelleri ile vedalaşarak ayrılma vakti artık! Hekimbaşı Yalısında konser öncesi çay saatine yetişme zamanı!:)
Yazardan Not:
Yoğun projelerimiz arasında nefes aldığımız küçük kaçamaklarımız sonrası Yasemince keyif yazılarımdandır. Yorumlar