Burgazada Yolculuğumuz…
Aralık-2013
Ada vapuruna bindiğim an zaman birden yavaşlamaya başlar! Yolculuk boyunca şiirlere konu olan İstanbul`un gözbebeği yelkovan kuşları, martılar, zaman zaman da yunuslar vapura eşlik ederler! Vapur yol aldıkça baş döndüren karmaşa birdenbire biter beton yığınları, huzursuz insan yüzleriyle şehir arkamda kalır! Vapur adaya yaklaştıkça adada geçireceğim uzun saatlerin huzuru, dinginliği kaplar içimi! Bakir bir doğa, deniz, kum, balık, muhteşem gün doğumları, günbatımları… Yaşanmışlıklarla dolu tarihi köşkleri, evleri yolculuk boyunca beni büyülemeye başlamıştır bile! Açık söyleyeyim ada isminin dahi geçmesi benim kalp atışlarımı hızlandırıyor!
Güzel bir mayıs sabahı Kabataş Adalar vapur iskelesinde, bir önceki yurtdışı gezimizde tanışıp, inanılmaz keyifli bir tatil geçirdiğim yeni arkadaş grubumla buluşmak üzere yola çıkıyorum… Nasıl bir kalabalıktır bu! Arkadaşları bulmak ne mümkün… Ekip den sadece bir arkadaşın telefonu var bende ve oda trafikte kalmış… Bir sonraki aradığımda ise telefonu açılmıyor. Vapurun kalkmasına sadece 10 dakika aldı! Yapacak bir şey yok ekiple buluşamasam da bu güzel hava da, Burgazada ve restorasyonu tamamlanan Sait Faik Abasıyanık’ın Müzesi’nin açılışını kaçırmak istemem deyip tek başıma vapura bindim. İlk girdiğim bölümde boş bir yer bakınırken arkadaş grubumun diğer yarısını görmez miyim! Ayarlasak bu kalabalık içinde buluşamazdık yani! Ve bir beş dakika sonra koşa koşa diğer arkadaşımız da bize yetişti. Buluşmamız oldukça zor olsa da Burgazada yoluna girebildik!
Adalar yolculuğuna çıkmak gerçekten çok enteresan… Az önce şehrin, özellikle Kabataş’ın kaosu, bitmeyen trafik stresi bizimleyken artık çok uzaklarda kaldı sanki! Dalgaları yara yara yol alırken, dalga sesleri, martılar, denizin, doğanın dinginliği sizi o kaostan on dakika içerisinde çıkarıyor. İstanbul’da olup, İstanbul’a bir o kadar da uzak olmak büyüleyici! Vapurumuzun ilk durağı Kınalıada ama programımızda olmadığı için inemeyeceğimizden bir sonraki adalar gezimin ilk durağı olsun istiyorum! Çünkü bu şirin ada resmen bize göz kırparak davet ediyor! İkinci durağımız ise Burgazada! İşte bu sevimli ada bizlere hoş geldin diyerek kucak açıyor! Nasıl bir huzur, nasıl bir keyiftir bu! Yarım saatte bu huzurlu ortama gelebilmek, hem de bu kadar keyifli bir yolculukla!
Vapurdan iner inmez kendimizi meydanda buluyoruz… Sait Faik Abasıyanık Müze açılışı olduğu için meydan oldukça hareketli, faytonlar geliyor gidiyor… Fayton durağında sırasını bekleyen rengarenk, cıvıl cıvıl faytonlar… Bizler ise vapurun hemen çıkışında yer alan çay bahçesine ekipçe oturup, adalara özgü tüm bu güzelliklerin kokusunu, ruhunu içimize çekerek çaylarımızı yudumluyoruz. Burgazada turumuzun en güzel kısmına gelecek olursam ekibimizden Mustafa Bey ‘in İlkokulu Burgazada’da okumuş olması! Çay bahçesinde ada halkından bir iki kişiyle konuşurken ilkokul arkadaşının ismini hatırlayarak, karşısındaki kişinin ilkokul arkadaşı olduğunu çıkardı! İnanılmaz duygusal ve keyifli bir andı! Bizlere sorsanız ilkokul arkadaşlarımızı hatırlamayabiliriz ama Mustafa Bey numarasına kadar hatırlıyordu arkadaşını! Burgazada’da acısıyla, tatlısıyla geçen çocukluk yılları… Bunca yıldır Burgazada’dan kopamamış olmak…
Ve Mustafa Bey’in rehberliğinde Burgazada turumuz başlıyor! Fayton’a binmeden keyif içerisinde yürüyoruz… Burgazada adaların içinde en şirini diyebilirim, küçük, bir o kadar da sakin ve nezih… Sait Faik ne kadar da haklıymış! Adalar arasında bulabileceğiniz en tenha, doğası ise ayrı bir büyüleyici… Tüm bu güzellikleriyle Burgazada en sevdiğim adadır!
Keyif içinde yürüyüp, fotoğraflarımızı çekip, muhabbetimizi yaparken Tarihi Aya Yorgi Garipi Manastırına (1728) geliyoruz… Maalesef kapalı… Mümkün olduğu kadarıyla dışarıdan temiz, güzel fotoğraflar çekmeye çalışıyoruz. Ve denize sıfır, bu güzel manzaralar eşliğinde yolumuza devam ediyoruz… Kısa bir yürüyüş sonrası Burgazada Öğretmenler Evinde kahve molası veriyoruz. Hafta sonu olmasına karşın gayet sakin bir mekan ve uçsuz bucaksız bir manzaraya hakim! Hemen masaları birleştirip, muhteşem manzara eşliğinde kahvelerimizi sipariş veriyoruz. Gerçekten tarifi mümkün olmayan keyifler bunlar… Her köşe oturup yazmak, okumak için biçilmiş kaftan!
Ve birçok kişinin çocukluk, gençlik anılarının olduğu muhteşem Kalpazankaya’ya geliyoruz! Yol burada bitiyor zaten… İçeri kısımda ormanlık bir alan ve sahile kadar inen patika bir yol… Aynı alanda bulunan restoranda muhteşem manzaraya karşı aperatif bir şeylerle içeceklerimizi yudumluyoruz… Hem ruhumuz, hem midemiz bayram ediyor! Devamında ise patika yoldan Kalpazankaya’ya kadar iniyoruz… Mavi ve yeşilin bu denli güzel birleşiminden büyüleniyor, sarhoş oluyorsunuz adeta! Adanın bu denli güzel kokan yeşili, mavisi miydi bizi sarhoş eden, yoksa az önce içilen biralar mı?
Bu bölgeye Kalpazankaya isminin verilme sebebi ise sahildeki büyük kaya imiş… Geçmiş zamanlarda bu kayanın içinde bulunan oyuk, kalpazanlık mekanı olarak kullanılırmış. Bahsi gecen bu kayanın içindeki oyukta hemen hemen bir insanın sığabileceği büyüklükte üç tane delik bulunurmuş… Günümüzde ise bu delikler büyük kayalarla kapatılmış. Rivayete göre bu delikler denize açılıyormuş ve kalpazanlar acil durumlarda buradan kaçabiliyorlarmış.
Artık mavi ile yeşilin birleştiği bu güzel Kalpazankaya sahilinden ayrılma vakti… Böylesine büyülendiğim, ruhumu besleyen yerlerden ayrılırken ağır adımlarla, iyice özümseyerek ayrılırım genelde. Patika yoldan tekrar yukarıya çıkmakta benim için böyleydi. Ağır adımlarla ilerleyip arkama dönüp baktığımda uçsuz bucaksız yeşil ve mavi eşliğinde hayallere dalıp geri dönüş yoluna geldiğimizde ayılırım.Adanın sakin, nezih, dingin ve inanılmaz manzaraları eşliğinde yolumuza devam ediyoruz.
Bir sonraki durağımız ise geçmişte adı Burgazada Pansiyonlu İlkokulu olan günümüzde ise Sait Faik Abasıyanık İlköğretim Okulu ve tabi ki Sait Faik Abasıyanık Müzesi!
Yorumlar