Taut`un Gizemli Hikayesi!

Şubat-2016

Çocukluk anılarımda yer alan, hayallerimi süsleyen… Boğaziçi Köprüsü’nden Avrupa yakasına her geçişimde yeşillikler arasından bana göz kırpan... Ben büyüdükçe bu anılarımı, hayallerimi hatırlatıp gülümseten kırmızı şirin ev! Ev demek yanlış olur sanırım, daha çok bir pagodaya (*) benzeyen müthiş bir ev! Boğaz’ın güzelliğiyle de ihtişamı artarak günümüze kadar ulaşan, Boğaziçi’nin markalarından biri adeta! Doğunun manevi değerlerinin insan üzerindeki etkisini, modern bir evle açıkladığını söyleyen Alman Mimar Bruno Taut’un evi!

Anadolu yakasından Boğaz Köprüsü’nü geçerken, sağ tarafta kalan tepe üstünde Japon mimarisini andıran bu şirin ev hiç gözünüze çarpmış mıydı? Türk mimarisinin çizgileriyle, Japon mimarisinin çizgilerini harmanlayan Taut, Boğaz’ın eşsizliğine apayrı bir hava katmış sevimli eviyle. Yüksek eğimli bir yamaca yapılmış olan Bruno Taut’un evi Emin Vakfı Korusu içerisinde bulunuyor ve eve füniküler ile ulaşım sağlanıyor. Boğaz’ın eşsiz güzelliğini katbekat arttıran Taut Evi muhteşem bir manzaraya sahip... Ağaçların, yeşilliklerin arasından Boğaz sizi sarmalıyor adeta! Bahçesi teraslar şeklinde dizayn edilmiş ve gerçekten muhteşem gözüküyor! Gerek aile gerekse eş dost sohbetlerinde oldukça keyifli zamanların geçirilebileceği, yaz partilerinin yapılabileceği hoş bir bahçe… En üst kattaki yuvarlak cihannüma ise gerçekten ömre bedel; kaptan köşkünü andıran bu odadan Boğaz Köprüsü’nün manzarası müthiş. Ev sahibi bu odayı çalışma ofisi olarak kullanıyormuş. Böyle bir çalışma odasında bırakın ayda bir iki yazı yazmayı, sanırım ayda bir kitap yazabilirim.

Hikayesiyle, gizemiyle şehrin büyüleyici güzelliğine güzellik katmaya devam eden Taut Evi, İstanbul’un süprizlerinden sadece biri!

20’nci yüzyılın önde gelen Alman mimarlarından Bruno Taut için ‘Taut’un Gizemi’ diye de sıkça bahsedilir! Hitler döneminde birçok Alman bilim adamı gibi Almanya’dan kaçan Taut, ilk önce İsviçre’ye sonra Japonya’ya oradan da Türkiye’ye gelir. Ölümüne kadar Türkiye’de kalan Taut, Japonya’daki mimariden etkilenerek Boğaz’ın en güzel sırtlarına, paha biçilemez değer de olan bu evi 1938 yılında yaptırır. Maalesef ki Taut inşa ettiği bu dünya harikası evin keyfini fazla süremez. Belki kader belki de talihsizlik denebilir ama Taut evini yaptırdıktan birkaç ay sonra Aralık 1938`de ölür. Ölüm nedeni ise birçoğumuzun bilmediği bir nedenden!

Büyük önderimiz Dolmabahçe Sarayı’nda ebediyete intikal edince, ebedi istirahatgâhının henüz ortada olmadığı bir dönemde, cenazesinin Etnografya Müzesi içinde hazırlanacak bir katafalka konulması kararlaştırılmıştı. Bunun öncesinde ise TBMM’de bir tören yapılması ve bu tören sırasında da Atatürk’ün naaşının bir katafalka konulması planlanmıştı. İşte bu katafalkın inşası için görevlendirilen Taut hayatının son eserini Mustafa Kemal Atatürk için tamamlar. Taut’un bu görevi oldukça önemsediği biliniyor. Hatta bütün ısrarlara karşın katafalk projesi için kendisine ödeme yapılmasını kabul etmemiş! Bu iş için para teklif edilmesinin dahi kendisini üzeceğini ifade edip, yaptığı işin karşılığında çocuklarına bırakabileceği küçük bir teşekkür mektubu rica etmiş. Taut bu kadar önemsediği proje için yetkililerin isteği üzerine 15 Kasım 1938 tarihinde, sadece bir gece içerisinde planı hazırlar. Hazırladığı katafalk ise 20 Kasım 1938’de TBMM’de yapılan törende oldukça beğeni toplar.

Bir takım rahatsızlıkları olmasına karşın katafalk projesini kabul eden Taut, Ankara’nın sert havasının da etkisiyle zatürreye yakalanır ve 24 Aralık 1938’de genç sayılabilecek bir yaşta vefat eder. 20’nci yüzyılın en önemli mimarlarından olan Taut Edirnekapı Şehitliğine gömülür. Taut’un gizemi de işte tam burada başlar! Edirnekapı Şehitliği İstanbul’un en köklü mezarlıklarındandır ve bilindiği gibi bir müslüman mezarlığıdır. Müslüman olarak ölmediği bilinen Taut’un Edirnekapı Şehitliği’ne defnedilmesiyle ilgili çok net bilgiler olmasa da bir takım varsayımlar söz konusudur. Bunlar:

* Taut’un Atatürk’ün katafalkını yaptığı sırada zatüreye yakalanıp, kısa bir sürede hayata gözlerini yumması dönemin Savunma Bakanı Saffet Arıkan’ı derinden etkilemiş olabilir.

* Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hizmetinde çalışan özel bir mimar olması ve sığındığı bu ülke’nin Taut’a şükranlık göstergesi olabilir.

* Dönemin Reisi-i Cumhuru İsmet Paşa tarafından kendisine duyulan minnetin göstergesi olabilir.

Taut’un Edirnekapı Şehitliğine gömülmesiyle ilgili görüş ne olursa olsun bu alışık olunmayan bir durum idi. Ama kesin olan bir şey var ki Taut, Yusuf Akçura, Mehmet Akif Ersoy gibi Türkçü-İslamcı iki isme son derece yakın bir mesafede, İstanbul Surları karşısında ebedi uykusunu uyuyor. Taut’un mezar taşı da sıradışı! Bir lahit kapağı şeklinde ve yere paralel olarak tasarlanan, 4 Mayıs 1880 - 24 Aralık 1938 tarihlerinin okunabildiği ve üzerinde gizemli bir ayak izinin olduğu mezar taşı! Ayak izi kimindi ve niçin bırakılmıştı soruları gizemini korumaya devam etse de, bazı araştırmacılar bunu Türkiye’de bıraktığı izin delili olarak kabul ediyorlar.

Alman asıllı bir Yahudi olan Taut’un fırtınalarla dolu hayatı onu 1932’de ülkesini terk etmeye zorlamış. 1936’dan itibaren ise Türkiye’de huzuru bulmuş ve Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimari profesörlüğü yapmıştı. Ölümüne kadar Türkiye’de yaşayan Taut, Ankara’da Trabzon’da birçok eser bırakmış, son olarak da Atatürk’ün Ankara’daki katafalkını hazırlamıştı. Yeni Cumhuriyet’in mimarı olarak bilinen Taut’u hükümet asıl Ankara’nın inşasında, birçok projede görevlendirmişti. Çoğu resmî olan bu projelerden Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İlber Ortaylı’nın da belirttiği gibi başta gelen eserlerindenmiş. Her köşesini hayranlıkla gözlemlediğini ifade ediyor İlber Hoca! Ve Ankara Atatürk Lisesi, Trabzon Lisesi gibi birçok önemli eser... Eserlerinde yerel mimari unsurları da kullanan Taut, 1937’de Trabzon’a gider ve şehri gezip araştırmalarını yaptıkdan sonra Trabzon Lisesi’nin projesini çizer... Böylesi önemli birçok mimari esere imza atmış olan Taut`un mimarlığını, bizlerin bildiği bu resmî yapılara indirgemek doğru olmaz. Özellikle Berlin’de yaptığı modern binalarla kendine haklı bir ün edinmiş ve Alman kültür tarihinde tiyatro dekorlarıyla da tanınmıştır.

Mültecilikte bile böylesi yaratıcı eserler veren, özverili çalışan Bruno Taut gibi bir mimarın günümüz Türkiye’sinde tanınmasının sanata, mimariye ve bağlantılı tüm meslek gruplarına önemli faydası olacağını düşünüyorum. Yapıtlarıyla çocukluk hayallerimizi dahi süsleyen, gönlümüze taht kuran Taut ‘Yaşam mekanı ve kültür birbirine derinden bağlıdır. Bir bölgenin kültürü, coğrafi özelliği anlaşılmadan mimari yaşam alanı çizilemez.’ derken ne kadar da haklı idi değil mi?

Bruno Taut gibi değerlerin anlaşılabilmesi, örnek alınabilmesi, anılması dileğimle…

Yazardan Not1: (*) Budist tapınağı
Yazardan Not2:Bu şirin kırmızı ev özel mülk ve ziyarete açık değil. Yazımı yaptığım araştırmalar, izlediğim programlara dayanarak kaleme aldım. Ve uzaktan da olsa bu sevimli evin bende bıraktığı izler, duygular ile...
Kaynaklarım: En başta Sevgili Hocamız İlber Ortaylı’nın yazıları, paylaşımları…
http://www.e-skop.com
http://okur-yazar.net/
http://www.mimarlikdergisi.com/
Yazardan Not3:
Fotoğraflar aşağıdaki sayfalara aittir.
wiederstein_architekt.de, 3oda1salon.net, Ars Magazine, parchitectuul.com, archiv.pressestelle.tu-berlin.de, goethe.de, okur_yazar.net

Yorumlar


Site içerisinde yer alan her türlü içeriğin telif hakları Yasemin Aksoy'a aittir. Kısmen yada tamamen kullanımı yasaktır. İçerikleri kullanmak isteyen kişi, kurum ve kuruluşların izin alması gerekmektedir. © Yasemin Aksoy