Yaşam Boyu Sanat!

Habib-Gerez

“El Emeği, göz nuru ile yapılmış, dilden dile dolaşarak günümüze ulaşmış, sanat alanında, çağımıza ışık tutan duygu birikimlerini, geçmişten günümüze gelen sanat mirasını, başı çeken birer anıt olan eserleri, renklerin, seslerin dilini, renk evreninin içindeki giz’i, çığlıkları, en içten gelen duygularla irdeleyeceğime, sanata gönül verenlerle tüm kişilere, engin hoşgörü ve sevecen yaklaşımlarla, gönül gözü ile bakacağıma, onlara köstek değil, destek olacağıma, güzel bir dünya, çağdaş bir yaşam, gönüller kurmak için kendimi devamlı eğiteceğime, elimden geldiğinde, alışılmışın dışında eserler vermeye çalışacağıma, yaşamım boyunca, sanatın kulu kölesi olacağıma, vicdanım üzerine yemin derim.”

Hayatını sanata, edebiyata ve Türkçeye adamış koca bir ömrün, Habib Gerez’in yemini! Böylesi derya deniz bir hayat yolculuğunu; yüreği insan sevgisi, doğa sevgisi ve sanat aşkıyla çarpan duayen sanatçımızdan dinleyerek kaleme alabilmek büyüleyici! Emek, derinlik, huzur, sıcaklık, doğallık gibi muhteşem özellikleri bünyesinde barındıran Sevgili Habib Gerez’in yaşantısı; yazmak, çizmek, resim yapmak, düşünmek, konuşmak, ders almak, ders vermek üzerine dolu dolu geçmiş... Her anısı, her eseri, her cümlesi ayrı bir yazı hatta kitap konusu diyebilirim!

"Bütün hayatımı sanata vakfettim. Sanatın kulu, kölesiyim... Böyle kölelik dostlar başına..." diyerek yıllarca çalışmalarına devam eden, uluslararası üne sahip ressam, şair ve yazar Sevgili Habib Gerez ile bu büyüleyici yolculuğa çıkma zamanı!

Galata`nın sembollerinden biri haline gelmiş üç katlı tarihi bir Rum evi! Sevgili Gerez, Museviler`in önemli sinegoglarından Neve Şalom’a çok yakın olan bu tarihi yapıyı restore ettirerek uzun yıllar burada yaşadı. 1986 yılında sinagog katliamını fotoğraflandıran, yine 2003 yılında Neve Şalom’da yapılan katliama tanık olan Gerez tüm bu acılara rağmen Galata`yı terk etmeyerek üretmeye devam etmiş, ilerleyen yıllarda ise evinin belirli bölümlerinde eserlerini sergileyerek, sanatseverlerle buluşturmuştur.

Şuan geçmişte yaşadığımız o acı günlere tekrar tekrar dönüyorum; eski haberleri gözlerim dolarak okurken, yapılan anma törenleriyle acılarını yüreğimde hissediyorum! O kadar acı günler ve büyük kayıplar ki insanın içini acıtıyor! Sevgili Gerez’e “Habib Gerez Sanat Evi 2014 yılının Ocak ayından itibaren 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi`nin uzantısı halinde değil mi?” diye soruyorum. “Evet uzun yıllar yaşadığım bu evi 500. Yıl Vakfı`na adımın yaşatılması kaydıyla bağışlamıştım. Bu vesileyle ev 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi`nin bir uzantısı kapsamında Habib Gerez Sanat Evi olarak belirli bölümleri gezilebiliyordu. Anlaşmamız gereği vefatım sonrası tümüyle müze olarak açılacaktı. Ancak sağlık koşullarım nedeniyle yaşamımı evde tek başıma idame ettirmekte zorlanınca bu bakım evine geldim. Çok da rahat ettim; devamlı doktor kontrollerim var, düzenli fizik tedavilerim yapılıyor ve ziyaretçilerim... Çok iyi geldi bana burası... Diğer yandan evden taşınınca işlemlerin başlatılmasını ve Habib Gerez Sanat Evi’nin açılmasını 500. Yıl Vakfı’nın yöneticilerine ilettim. Önümüzde ki sene 500. Yıl Vakfı adıma görkemli bir törenle müze ve sergi açacak. İki bin beş yüz tablom da var. Benden sonra da burası Habib Gerez Sanat Evi olarak yaşamaya devam edecek.”

“Adınız eserlerinizle zaten ölümsüz ama açılacak bu müze ile nesiller boyu hep yaşayacak! Yaşanmışlıklarınız, kültürel değerleriniz, eşsiz eserlerinizin sergilenebileceği bu mekân topluma bilgi aktarırken geçmişi ve bugünü geleceğe taşıyacak. Her yıl dünyanın farklı yerlerinde gelen binlerce kişi tarafından ziyaret edilebilecek ve isminiz özenle hazırlanan bu müzede var olmaya devam edecek. Ayrıca sağlığınız, rahatınız için bu güzel kuruma geçmiş olmanız da çok iyi olmuş. Devamlı kontrol altındasınız, ihtiyaçlarınız karşılanıyor... Yeşilliklere bakan ferah, aydınlık odanız, hemşireler, hasta bakıcılar, dinlenme salonunda birbirinden tatlı bilge dostlar, ziyaretçileriniz... Fizik tedaviniz sonrası çok daha rahat yürüyerek, sağlığınıza daha kısa sürede kavuşabilecek olmanız inanılmaz güzel ve bizleri mutlu ediyor... ”

Benim Habib Bey’i ziyaretim Ekim 2019 idi. Maalesef anne-baba sağlığı, iş yoğunluğu ve pandemi süreci derken bir söyleşimi kaleme almakta ilk defa bu kadar geç kaldım. Bu yoğun süreçler halen devam ediyor ama artık ruhumu, kalemimi besleyen yazılarıma dönmeliydim! Tabii bunca zaman geçince “Acaba müze açılışı yapıldı mı?” diye merak ettim. Basında herhangi bir haber de göremedim, korona nedeniyle halen evden çıkamadığımdan maalesef 500. Yıl Vakfı’nı ziyarete de gidemedim. Kendilerinden güncel bilgi rica ettiğimde ise 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi Yönetim Kurulu Üyesi, aynı zamanda Arşiv Müdürü olan Sevgili Aymy Emel Benbasat çok kısa sürede ve detaylı bir şekilde bilgilendirme yaptı.

Sevgili Aymy Emel Benbasat “Belirtiğiniz gibi Habib Bey yaşamını tek başına idame ettirmekte zorlanınca devamlı kontrol altında olacağı Neve Şalom Vakfı’na bağlı olarak hizmet veren Or-Yom Bakımevi’ne yerleşti. Kendisi evden taşınınca işlemlerin başlatılmasını ve sanat evinin açılmasını talep etti ancak araya pandemi süreci girince maalesef bu iş bir süre için askıya alınmak zorunda kaldı. Bu süreçte yine de ev içinde çalışmalar yapıldı. Fotoğraf sanatçısı Alberto Modiano tarafından tüm eserleri fotoğraflandı kategorilere ayrılarak bir portföy oluşturuldu. Mevcutta olan fotoğrafların dijitalizasyon çalışmaları yapıldı. Pandemi süreci biraz daha normale dönerse evin düzenlenerek yeniden ziyarete açılması ve sanatseverlerle buluşması planlarımız arasında.”

Yıllık iznimde İstanbul’da kalıp on beş gün boyunca İstanbul’u gönlümce gezerek; semtlerin, sokakların, tarihi binaların, sanat atölyelerinin, birbirinden değerleri sanatçılarımızın, zamana direnen ustalarımızın, genç yeteneklerimizin anılarını, hikâyelerini dinlemeye ve yaşamaya bayılıyorum. Tarih bezeli sokaklarının sakin, dingin hali ise beni ayrı büyüler ve sabahın erken saatlerinde zamanda yolculuklar yapmak vazgeçilmezim olur. Sokaklar kalabalıklaşmaya başladığında ise zamanda yolculuklarımı yarıda kesip, bir sanat atölyesinde veya yazılarımı yazabileceğim, keyifle kahvemi yudumlayacağım sakin bir kafede bulurum kendimi.

Yine böyle bir gün Ekim 2019... Bu sefer kahve sohbeti için Koleksiyoner Sevgili Adil Menemencioğlu’nun Çukurcuma’daki atölyesine uğradım. Ressam İsmail Sarı ve kısa süre önce kaybettiğimiz Sevgili İbrahim Balaban’ın 35 yıllık hayat arkadaşı Serpil Çağıl ile hep birlikte, keyifle kahvelerimizi yudumlarken “Galata’ya giderek Habib Gerez’i ziyaret edeceğim birazdan. Telefonu açılmıyor ama şansımı deneyeceğim.” dedim. Sevgili Adil ve Serpil’de Habib Bey’in diğer telefonları var, birkaç defa daha o telefonlardan aradık ama maalesef ulaşamadık.

“Yağmurda çok yağıyor ama şansımı deneyeceğim... Belki telefonu duymuyordur...” dedim... Sevgili Serpil’de yıllarca İbrahim Balaban ile Galata’da yaşamış, Habib Gerez’i yakından tanıyor ve ortak birçok anısı var. “Bende geleyim yıllardır görmedim, ziyaret etmiş olurum.” dedi. “Sevgili İbrahim Balaban’ın dostlarıyla anılarınıza dokunmak sana da iyi gelecek, çok iyi olur...” diyerek yağmur yağarken Sevgili Serpil ile yola koyulduk. Ama öyle böyle yağmur yağmıyordu... Bizim şemsiyeler, yağmurluklar birbirine karışarak, uçuşarak Galata’ya vardık.

Habib Gerez Sanat Evi’nin önüne geldiğimizde Serpil “Habib Bey’in evi bir üst sokakta apartman dairesi idi. Burası mı acaba? ” dedi... “Kesinlikle burası Habib Gerez Sanat Evi...” diyerek zile bastım. Ama bir yandan da rahatsız etmek istemiyorum. Biz artık evde olmadığına karar verdiğimiz bir noktada evin alt katında yer alan esnaf arkadaşlardan biri babacan bir dosttan bahseder gibi “ Habib Bey’i ziyarete geldiniz ama Habib Bey artık burada yaşamıyor... Kendisi bakım evinde kalıyor...” dediği an çok üzüldüm ve “Sağlığı hakkında bilginiz var mı? Hangi bakım evi” diye sordum.

“ Kendisi gayet iyiydi... Hatta bakım evi de buraya çok yakın ama adını da bilmiyorum...” dedi. Ciddi anlamda üzülerek oradan ayrılıp, bir iz bulabilmek umuduyla yıllar önce Habib Gerez’in oturduğu apartman dairesini bulmak üzere Galip Dede Caddesi’nden yukarı doğru yürümeye başladık.

Sevgili Serpil’in hayat arkadaşı Balaban’ın acısı henüz çok taze! Galata sokaklarını adımladıkça Sevgili Serpil yıllar öncesine, Balaban’lı Galata sokaklarına dönüyordu. Serpil ve benim için zaman tünelinde bir yolculuk âdeta!

Ve yıllar önce Habib Gerez’in oturduğu apartmanı bulduk. Balaban ve Serpil’in ziyaret ettikleri daireye kadar çıktık. Ama maalesef hiçbir iz bulamadık... Apartmanın yeni sakinleri de Habib Gerez hakkında bilgiye sahip değillerdi! Buradan da üzülerek geri döndük. Yine Galip Dede Caddesi üzerinde yer alan, Sevgili dostlarım Hakan Başpınar ve Türkan Güler’in işlettiği Galata Sanat’ı ziyaret ettik. Sevgili Türkan ile birlikte kahvelerimizi yudumlarken Seramik Sanatçısı Sevgili Tolga Ulusoy geldi. Kahve sohbetimiz keyifle devam erderken “Habib Gerez’in evine uğradık ama maalesef bakım evine kaldırılmış, göremedik...” dediğim an Sevgili Tolga Ulusoy “ Evet Habiz Gerez Neve Şalom Vakfı’na bağlı olarak hizmet veren Or-Yom Bakımevi’ne yerleşti, hemen yan sokak ama biliyorsunuz bu mekânlara girişler zor, randevusuz giremeyebilirsiniz.” diyerek bize adresini tarif etti. “Evet biliyorum; Neve Şalom’u gezeceğimiz zaman kimlik bilgilerimiz bir gün önceden verilmiş ve gezi günü birçok kontrolden geçmiştik.” diyerek süreçlerin zorluğundan bahsederken Serpil ve ben “Giremesek de şansımızı deneyelim; Serpil ve Balaban ile yıllar öncesine dayanan dostlukları var... Belki Sevgili Balaban’ın ismi o çelik kapıları ardına kadar açar bize...” dedim ve heyecanla yola çıktık. On dakika sonra zaten Neve Şalom Vakfı’na bağlı olarak hizmet veren Or-Yom Bakımevi’nin önündeydik.

Güvenlik görevlisi arkadaşa Habib Gerez’i ziyaret etmek istediğimizi ilettik. Habib Bey’e telefonla ulaşılırken özellikle “İbrahim Balaban’ın hayat arkadaşı Serpil Çağıl ve Yasemin Aksoy” diye belirttik. Açıkçası Habib Gerez ve İbrahim Balaban’ın yıllar önceki dostluklarını düşününce bu büyük çelik kapıların ardına kadar açılacağına olan inancım tamdı! Güvenlikçi arkadaş konuştuktan sonra bizleri buyur edince çocuklar gibi şen ve heyecanlıydık. Koca koca çelik kapıların ardına kadar açıldığını görmek bizi inanılmaz sevindirmişti. Güzel bir tesadüf sonucu Sevgili Tolga Ulusoy’dan aldığımız bilgi sonrası ”Şansımızı iyi ki zorlamışız...” diyerek yürürken dinlenme salonunda oturan dünyalar tatlısı büyüklerimizle sohbet ederken bulduk kendimizi! Sonrasında Sevgili Habib Gerez’in odasına geçip sağlığının yerinde olduğunu da görünce rahatlayıp, keyif içerisinde sohbetimize başlamıştık bile! Böylesi sohbetleri yapabilmiş olmak hayatımda da kalemimde de tarifi mümkün olmayan tatlar bırakıyor gerçekten!

O gün ne kadar şanslı olduğumuzu ve bu şansı iyi değerlendirdiğimizi Sevgili Aymy Emel Benbasat şu sözlerinden de tekrar tekrar anlıyorum! “Sevgili Habib Gerez’i pandemi öncesi süreçte ziyarete açık olan Or-Yom Bakımevi’nde sevenleri ziyaret edebiliyordu. Şu anda sağlık önlemleri nedeniyle ziyaretçi kabul edilmiyor.” dediği an tüm şartları zorlayarak Sevgili Habib Gerez’i ziyaret ettiğimiz anlar gözümün önünden gitmiyordu!

İstanbul`a göç eden İspanyol Musevilerinin 18`inci kuşağından olan Sevgili Habib Gerez 1926 yılında İstanbul Ortaköy`de dünyaya gelmiş. Kabataş Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi`nde okumuş. Güzel Sanatlar Akademisi`ne ise misafir öğrenci olarak devam etmiş.

“Sergilerle, ödüllerle dolu yoğun bir sanat hayatınız var. Yüzlerce sergi, onlarca kitap ve almış olduğu ödüller... Sanat dünyasına ilk olarak yazdığınız şiirlerle girdiniz.” dediğim an “Kabataş Lisesi`nde okurken Faruk Nafız Çamlıbel hocamdı. Sınıfta şiirler okuturdu ve “"Hakkını verin!" derdi. Ben de şiir yazardım, 1950 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi`ne girdim ama yazmaya devam ettim. Çamlıbel bir gün şiirlerimi okuduğunda "Bunların kitap olma zamanı gelmiş." dedi. Böylece 1952 yılında ön sözünü kendisinin yazdığı "Gönülden Damlalar"ı yayımladık.”

Altmışlarda ise Nurullah Berk`in teşvikiyle Güzel Sanatlar Akademisi’nde misafir öğrenci olarak derslere girdim. Resim hayatımda burada başladı. Behçet Necatigil hocamdı. Sonra resim çalışmalarıma on bir yıl boyunca Profesör Nurullah Berk ile beraber Tünel’deki atölyemizde devam ettim. Resim yaparken şiir ile ilişkim hep devam etti. On beş şiir kitabım yayınlandı ve bir bölümü İngilizce, Rusça, Fransızca ve İtalyanca`ya tercüme edildi. Daha sonra şiirlerimi seslendirdim ve yayınlandı. Şiirlerimi her zaman hakkını vererek okumaya çalıştım. Anlayacağınız 25 yaşında ciddi olarak sanat çalışmalarına başladım."

Orhan Seyfi Orhon`ın 1960`da Son Havadis`te, “Türkçe`yi en güzel ve arı kullanan” diyerek dil güzelliğine hayran olduğunu belirttiği Sevgili Habib Gerez’e “Türkçe’yi en arı kullanan şairlerdensiniz. Hatta Türkçe öğretmenliği de yaptınız. Bu üslup resimlerinize de yansıyordu değil mi?” diyorum. “Ben hukuk fakültesinde okudum. Ailem doktor, avukat olmamı isterdi fakat küçük yaşımdan itibaren şiir yazmaya, resim yapamaya başladım... Ve dolayısıyla sanata aşık oldum! Tabii sanatla para kazanma imkânı ilk zamanlarda pek yoktu... Hukuk Fakültesi’nde okurken aynı zamanda yabancılara Türkçe ve resim dersleri verdim. Dildeki arılık resimlere de yansıyor dolayısıyla. Onun dışında hukuk işleriyle uğraştım, aynı zamanda da sanatla ilgilendim. O zamanlar sanat benim için bir hobi idi. Hümanist, didaktik ve felsefi şiirlerim var. Türkçeyi iyi kullanırım, dediğiniz gibi Orhan Seyfi Orhon dilime hayran olduğunu,Türk Dil Kurumu’nda olsaydım Habib Gerez’i ödüllendirirdim.” demişti.”

Sanat dünyasına ilk olarak yazdığı şiirlerle giren daha sonra gazete ve dergilerde birçok yazısı yayınlanan, katıldığı yarışmalarda resim ve şiir dallarında onlarca ödül alan, kitapları İngilizce, Fransızca, İtalyanca ve Rusça yayımlanan Sevgili Habib Gerez ile zamanda yolculuklarıma devam ettiğim inanılmaz etkileyici bir gün!

Sevgili Habib Gerez “Benimle ilgili gazete kupürleri, yazılar ve fotoğraflarından oluşan bir arşivim var. Tamamıyla ben hazırladım.” derken binlerce gazete kupürü gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçiyordu... Hemen ekliyorum “Hayatınızı sanata, edebiyata, şiire adamış birisiniz. Yüzlerce sergi onlarca kitabınız ve ödülleriniz var.”

“Her insan kendi duygularını, kendi çalışmalarını, kendi görüşünü başkalarına duyurmak için eserlerini sergiler... Resmin ucu açıktır ve yoruma bağlı bir şey" dediği an “Eseri seyreden sanatsever ile eser sahibinin yakın ilişkisi tamda burada başlıyor değil mi? Derinleştikçe derinleşen resimleri hissettiğimiz, algıladığımız şekilde yorumlayıp üzerine hikâyeler, romanlar yazabilmek bizlere kalıyor!” diyorum.

Sevgili Gerez devam ediyor “Uzun yıllardır sanatla ilgileniyorum... 30’u yurt dışında olmak üzere 147 kişisel sergi açtım... Hemen hemen dünyanın her yerinde! Amerika, Fransa, İtalya, Belçika... Sonra gezdiğim yerler; Singapur, Malezya, Bangkok, Tayland, Afrika’nın kuzeyi, Tunus, Rusya, Cezayir, İsrail, Mısır, Ukrayna... Buralarda bulundum ve pek çok sergi açtım...”

“Evet bitip tükenmeyen bir sanat aşkı ve yaşam boyu sanat! Eserleriniz Fransa`da Arsonval Müzesi ile Troyes Güzel Sanatlar Müzesi`nde, Belçika`da Herstal Müzesi`nde, İsrail`de Jewish Art ile Ben Ari Müzeleri`nde, A.B.D.`deki Judah Magnes Müzesi`nde bulunuyor. Türkiye`de ise Selçuk Yaşar Müzesi, ve Edirne Modern Sanat Müzesi’nde..." diyorum...

"Çalışmalarınız kendi doğal akışı içerisinde şekillenerek, farklı dönemlerinizi oluşturmuş değil mi?" dediğim an ise “Kesinlikle dediğiniz gibi çalışmalarım kendi doğal akışı içerisinde şekillenmiştir. Bıçakla kesilirmiş gibi değil, yol seni bir yerlere götürüyor. Bir bakıyorsunuz farklı dönemleriniz oluşmuş! Değişik dönemlerdeki çalışmalarımı birbirinden ayrılan özellikleri olsa da hepsi bir bütünün parçası aslında!

İlk dönemim altmışlı yıllarda; boyaları tinerle inceltip akıtarak, ebruyu anımsatan resimler yapıyordum. Bu resimler üzerinde, ağaç ve diğer konuları işleyerek, yavaş yavaş soyuttan somuta yol almaya başladım İkinci dönemim olan yetmişlerde ise gerçekçi yani figüratif resimler yapmaya başladım daha sonra birinci ve ikinci dönemdeki resim tarzlarımı bağdaştırarak üçüncü dönemime girdim. Bu dönemimde izlenimci yani empresyonist ve soyut resimler yaptım. 2001`den sonra soyut resimlere figürler, insan manzaraları eklemeye başladım. Dördüncü dönemimde oluşturduğum bu türe "İnsan Manzaraları" adını verdim. İnsanların yanı sıra hayvan ve oyuncak bebek figürleri kullandım.”

Sanatı kendisine bir yaşam tarzı olarak seçen, koca bir ömrün hemen hemen her anını gelecek nesillere miras olarak bırakan bu büyük usta ile böylesi sohbeti yapabilmiş olmak, hayatımda da kalemimde de tarifi mümkün olmayan tatlar bırakırken; akademisyen unvanına sahip olan, yurt dışında altı akademinin fahri üyesi ve Avrupa Konseyi’ne bağlı Avrupa Akademisi`nin Türkiye temsilcisi Sevgili Gerez “Sanat ve bilim ufku açan yollardır. Gençler bilim ve sanatla ilgilenmeli... Boş durmamalı görüş ufkunu devamlı genişletmeli! Ne kadar çok şey öğrenirlerse toplum içinde o kadar faydalı olurlar... Toplumda sanat kültürünün olması lazım. Kültür ve sanattan mahrum olmamalılar! Bir toplumun yükselmesi için bilim ve sanat lazım... Bilim ve sanat bir ucu açık sonsuza kadar gidiyor... Nereye gider, nereye varacak onu şimdiden kestirmek mümkün değil... Bilim ve sanat bir kuşun kanatları gibidir. Bilim ve sanatla uğraşan toplum yükseklere uçar gider. Bunun için toplumun eğitilmesi bilimle sanatla yüceltilmesi gerekir. Bilim ve sanattan uzak olan toplumlar maalesef yükseklere gitmemeye mahkûmdur.”

“Biraz ekmek, biraz su... Biraz da sen... Ötesi can sağlığı...” mısralarıyla sadeliği vurgularken hayatımızın özetini yapan Sevgili Habib Gerez ziyaretimizde yanı başında duran “Gözlerinize Yazdım Sevgimi” şiir kitabını hediye ederek “Bir şiir okuyayım size” dediği anlar beni benden almıştı! Etkileyici ses tonuyla “Seni Arıyorum” şiirini hasta yatağında okurken insanın kalbini ısıtıyordu. Şuan yazarken dahi o anın büyüsünü hissedebiliyorum!

28 Haziran 1998`de İtalya`da düzenlenen, her yıl yalnızca bir kişiye verilen "Avrupa Büyük Ödülü” elli yıla yakın sanat hayatı dolayısıyla kendisine verilen Sevgili Gerez “Sevgi insanıyım öpücüklerden doğmuşum...” derken sohbetimizi İstanbul sevgisiyle bağlıyorduk “İstanbul’da bir sihir var... Bu sihri herkes kendine göre yorumlayabiliyor. Sevgiliye yazılan şiir gibi İstanbul! Adalardan günbatımı diye bir şiirim var benim “Gün batımını seyrettim adalarda gam yemem mil çekseler gözüme...” yani ben o kadar güzel bir manzarayı seyrettim ki artık ben onu gördükten sonra kör olsam gam yemem”

Yazar’dan Not1: Yazı içerisinde yer alan 1.-2.-4.- 5.-6.-7.-8. fotoğraflar Sevgili Aymy Emel Benbasat’a aittir.

Yazar’dan Not2: Yazı içerisinde yer alan 3. fotoğraf Habib Gerez facebook sayfasına aittir.

Yorumlar