Etem Çalışkan

Anıtkabir-Kitabeleri

“Benim adım Etem Çalışkan... Doğum tarihim 5928, ilk öğretmenim doğa! Doğada gördüğüm her şey bende yazının güzelliklerini uyandırdı; kışın karlı dorukları, baharda alı, yeşili, mis kokulu çiçekleri, tomurcuklanan ağaçları... İbibik kuşlarının kanatları, bulutların hareketi, dalların esintiyle sallanması... Yani bütün canlılar gibi insanda doğuyor, çiçekleniyor, meyvalanıyor ve sonunda da çekip gidiyor. Nereye gidiyor bilmiyoruz onu... Karacaoğlan der ki “Güz gelince başın alır gidersin. Senin derdin benden beter menekşe.” Aynı menekşe gibi güz gelince nereye gidiyor belli değil... Yaprağıyla birlikte yok oluyor menekşe! Kökleri toprağın içinde kalıyor ama toprak üstünden çekip gidiyor... Mor menekşe bahar gelince başlıyor toprağı delerek ortaya çıkmaya! Üzerine basan insanların topuklarına da “Beni ezdiniz ama ben kokumu yine veriyorum sizlere...” diyor.

“Kadrin bilmeyenler alır eline, onun için eğri biter menekşe” Yani kadrini bilmek ya da bilmemek! Birbirimizin kadrini biliyor muyuz? Maalesef bilmiyoruz! Ama sanatta bu yok... Sanat bütün bunları aşıyor... Aynı atmosfere ulaşır gibi uzayda rahat, yer çekiminden kurtuluyor!”

Zamanda yolculuklar yapmak vazgeçilmezlerimdendir! Hele hele bu yolculuklarımda dönemin tanıkları bana eşlik ediyorsa ayrı bir lezzeti olur! Sürekli yazıp, çizip yeteneğinin her zerresini kullanmaya devam eden Sevgili Etem Çalışkan’ın hayat hikâyesini, kendisinden dinleyebilmek inanılmaz etkileyici! Dinlerken tarihte okuduğum ilginç hayatlar, sanatkârlar, hikâyeler, olaylar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor! Böylesi anları kaleme alırken Sevgili Orhan Kemal gibi parmaklarımın rüzgârlaştığını hisseder, kalemime hâkim olamam ve heyecanla yazmaya devam ederim!

Sevgili Etem Çalışkan her zamanki bilge haliyle karşımda oturuyor ve sürükleyici bir şekilde anlatmaya devam ediyor “Bütün canlılar gibi doğum var, yaşam var ve sonra göç edip gitmek, yani ölüm var! İşte doğumla ölüm arasında geçen zamanlar içerisinde kimliklerimiz oluşuyor... Bu kimlik içinde bendeniz doğduğumu öğrendim... Ondan sonra günümüze kadar olan 92 yıllık yolculuğumda; düne dönüşen yıllarda neler oldu, neler bitti? Nasıl geldim bu yıllara? Bunları hiçbir zaman bir program içerisinde yapmadım... Yani kendi yaratılmışımı yaşıyorum! Bu da benden değil beni yaratandan! Demek ki benim yaşantım; yazı yazmak, resim çizmek, düşünmek, konuşmak, ders almak, ders vermek... Ama bütün bunların içinde arınmış bir kişilikle yaşamak! Benim kendimde gayret ettiğim arınmışlık! Arınmışlık içinde bir yolculuk! Hiçliğe yolculuk, arınıp hiç olmaya! Hiçliğe de arınmışlıktan ulaşılıyor... Yani yaradana ulaşılıyor! Benim kişiliğim bu!”

İnsanı aydınlatan, kitap gibi okuduğum cümleler! Her biri tamamen bize ait, bizim kültür ve ruh dünyamızı yansıtan, anahtar kelimelerle bütüne gidebildiğim, tek paragraflık kitaplar âdeta!

Bir asra yakın hayat yolculuğunda diviti, kök mürekkebi, hokkası, kâğıdı değişmez dostları olmuş Sevgili Çalışkan’ın! “Çok çalışmak lazım... Eğer seviyorsak sevdiğimize çok çalışmalıyız... Neyi seviyorsak hepsine çok çalışmalıyız! Hayat bir tiyatro oyunudur, sahnesi ise dünya!” diyor... Ressam, gazeteci, kaligraf, hattat olan ve yıllarca çeşitli gazetelerde manşetlerin, olayların resimlerini çizen Etem Çalışkan’ı dünya sahnesinde gelin birlikte izleyelim...

Uzun soluklu ömrüne birçok ilki ve başarıyı sığdıran Sevgili Çalışkan 1969 yılında Atatürk’ün en bilinen ve en yaygın kullanıma sahip imzasını kaligrafi ile buluşturdu. Işıl ışıl gözleri, gülen yüzüyle “Amacım Mustafa Kemal Atatürk’ün el yazısının duygularını yansıtabilmekti! İmza portreden ayrılıp da birçok yerde kullanılıyor ya bunu gördükçe çok mutlu oluyorum.” diyor.

Bildiğiniz gibi o imza bugün her yerde! Atatürk’ün gerçek imzasına bağlı kalarak kaligrafik çalışmasını hazırlayan Sevgili Çalışkan ile böylesi sohbeti yapabilmiş olmak, hayatımda da kalemimde de tarifi mümkün olmayan tatlar bırakıyor! Hemen ekliyorum “Birçok başarınızdan ve ilklerinizden bir diğeri de Gazi Mustafa Kemal’in Nutku’nun türkçe mealini kaligrafik olarak yazan ilk ve tek kişiniz! Bu çalışmanız tam iki yıl sürmüş değil mi?”

Sevgili Çalışkan “M. Kemal için söylenen bir söz var “Bunun bu kadar imkansız olduğunu bilseydi başlamazdı belki” diyorlar... Bende bilmiyordum, şimdi bakıyorum bir imkansızın yoluna çıkmışım. 19 Mayıs 1998’de yazmaya başladım... 10 Kasım 2000’de sabah 09:00’da son noktasını koydum. Benim el yazımla 829 sayfa...”

Heyecanla ilklerini hatırlamaya devam ederek “Kur’an-ı Kerim’in türkçe mealini el yazısıyla yazan ilk ve tek isimsiniz!" diyorum; “Kalemi, kağıdı, mürekkebin hokkası , dokunması ne kadar güzel duygular! işte bu duygularla yazmak bir buçuk yılımı aldı. Öyle bir dünyaya girmişim ki oradan çıkmak istemeyen bir halim vardı. Kur’an-ı Kerim yazımı hiç bitmesin istedim, bitiyor diye hüzünlendim.”

Sevgili Çalışkan’ın bilinen birçok Atatürk resminde de imzası var. Ve Anıtkabir’de tabii! Güzel sanatlar öğrencisiyken Hocası Emin Barın ile birlikte Anıtkabir`deki gençliğe hitabe ve diğer kitabeleri yazmışlardı. Gelmiş geçmiş nice ünlü kaligrafik eserler de onun çizimidir! Atatürk’ün doğumun 100. yılını kutlamak için altın ve gümüş anı paraları, TBMM`ce yayınlanan 100. yıl kutlama afişleri, Cumhurbaşkanlığı forsundaki on altı yıldızın ifadesi olan tarihteki Türk Devletleri`nin PTT Genel Müdürlüğünce bastırılan pulları, 1990 Yunus Emre Uluslararası sergi yılında Kültür Bakanlığı`nca yayınlanan el yazması "Yunus Emre Albümü", 1983 yılında Milliyet Gazetesi tarafından yayınlanan 100 Türk Büyüğü Albümü, okuduğumuz kitapların kapakları, satın aldığınız kartpostallar, rastladığınız afişler ve daha niceleri...

Bu eşsiz anılar eşliğinde yakın tarihimizin derinliklerine yolculuklar yapabilmek büyüleyici! Tarihimizi, kültürümüzü, zenginliğimizi konuşup, o anıları yaşayarak döneme yolculuklar yapmaya bayılıyorum!

“Adana`nın Tarsus’undanım, 5928 yılında Tarsus’un Göçük Köyü’nde doğmuşum. Ben dünyaya cennetten geldim... Yolculuk inşallah gene cennetedir... Çünkü anamın adı Cennet... Dünyaya Cennet’den geldim rahatım diyorum. Cennet’den geldiğime göre alacak olanda herhalde başka yere götürmez.” diyor Sevgili Çalışkan

İlk ve orta öğrenimini Mersin’de bitirmiş, yüksek öğrenimini ise İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Afiş Bölümü’nde tamamlamış. Prof. Sabri Berkel’den desen, Prof. Emin Barın’dan yazı, Prof. Namık Bayık’dan afiş ve grafik dersleri almış. Akademide arkadaşları arasında Zeki Müren, Çolpan İlhan, Erol Keskin, Pekcan Koşar da varmış...

Sevgili Çalışkan akademi yıllarından bahsederken “Yıl 1950-1951 kara trenle geldim Güzel Sanatlar Akademisi’ne... Hem çalışıyorum hem öğreniyorum, çalışmadan öğrenilmez sanat! Güzel sanatlar yetenekten doğmuştur! Yetenek olmasa istediğin kadar öğrenim gör olmaz! Diğer yandan istediğimiz kadar okullarını bitirelim hiçbir zaman bitirmiş sayılmayız, devam eder... Sanat sonsuzdur! Sanatçının yarını son nefesidir!” diyor.

1954 yılında akademide sanat öğrencisiyken gazetecilik mesleğine adım atan Çalışkan, Yeni Sabah Gazetesi’nde ressam ve kaligraf olarak çalışmaya başlamış. Ankara`da Zafer Gazetesi, Öncü Gazetesi... İstanbul`da Hareket, Dünya, Akşam, Milliyet, Hürriyet gazetelerinde çalışmış.

İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde Hocası Hattat Emin Barın ile tanışması ise Sevgili Etem Çalışkan’ın hayatının dönüm noktası olmuş! Hocasından kaligrafi sanatının ve insanlık ilminin inceliklerini öğrenmiş. Otuz beş yıl boyunca hem öğrencisi hem de asistanı olarak dostlukları devam etmiş. Anıtkabir`in kitabelerini yazarken Prof. Emin Barın’a asistanlık yapmış. Emin Barın`ın uzun yıllar atölye ve cilt evi olarak kullandığı Barın Han’da İstanbul’un sanatkârlarının da katılımıyla düzenlenen sanat ve estetik sohbetlerine katılmış. Prof. Emin Barın’dan yazıyı sadece kâğıdın değil; mermerin ve hemen her türlü materyalin üzerine yazmayı öğrenmiş.

Prof. Emin Barın! Kendisi bir çağa damgasını vurmuş hocalarımızdan! Sevgili Etem Çalışkan’da hocaların hocası Emin Barın’ın ilk öğrencisi olma şerifine erişmiş. Türk Yazı Sanatı’nda Prof. Emin Barın`ın beş önemli öğrencisinden oluşan gruba kendi tabiriyle "Beşi Bir Yerde" adını vererek grubun kurucusu olmuş. Beşi Bir Yerdeler grubu Yılmaz Özbek, Savaş Çevik, İlham Turan, Etem Çalışkan, İslam Seçen’den oluşuyormuş.

Sevgili Etem Çalışkan’ın hayatının dönüm noktasını gelin kendisinden dinleyelim;
“Şimdi bakınız benim yıllar öncesinden öğrencisi olduğum hocalarım ve hocam var... Yani hocalarımın içinde bir de hocam var ki dediğiniz gibi Emin Barın! O diğer hocalarımın dışında hocam oluyor! Çünkü güzel yazı sanatında tek hoca! Günümüzde çok hoca var ama benim söylediğim altmış, yetmiş yıl öncesi... Tam altmış, yetmiş yıl öncesinden bahsediyorum! Almanya’da öğrenim gördü. Devlet, Ahmet Sait Yada ile birlikte kendilerini eğitim için gönderdi. Ahmet Sait Yada yazı hocası... Gazi Terbiye’de kaldı, Gazi Terbiye Enstitüsü`nde kaldı... Daha da doğrusu Gazi Üniversitesi’nde kaldı... Resim iş derslerinde güzel yazı derslerini verdi... Sait Hoca’nın yetiştirdiği çok öğretmen güzel yazı yazar ve güzel yazıyı öğretir. Ama sanata ulaşmak ayrı bir şey! Sanatçı olmak başka bir şey, güzel yazı yazmak başka bir şey! Kaligrafi güzel yazı yazma sanatıdır, sadece güzel yazmak onu sanat yapmaz, ona yorum getirmek gerekir. Sanatçı güzel yazıyı sanata ulaştırır; o bir gizemdir, esrardır, sırdır! Bunu sanatçıya anlat desen anlatamaz... Çizgilerle çizilmiş anlatım tümcesi değildir bu! O bakımdan güzel yazı yazılır ama demin söylediğim gibi sanatçı dediğin atmosfere çıkıp yerçekiminin etkisinden kurtulan, tam özgür olan kişidir!”

“Her anınız, her eseriniz, her cümleniz ayrı bir yazı hatta kitap konusu diyebilirim. Tarihe iz bırakan ve benim de çok sevdiğim cümlelerinizden “Sanat, kurallar içerisinde kuralsızlıktır. Eğer kurallar içerisinde kuralsız çalışmazsan hep yapılanı, öğrendiğini yapmış olursun...” dan bunu çok net anlıyorum! Kitap okur gibi okunacak bir cümle!”

“Evet sanat kurallar içerisinde kuralsızlıktır. Eğer kurallar içerisinde kuralsız çalışmazsan hep kendini tekrar etmiş olursun! Emin Barın Hocam’a gelecek olursam Güzel Sanatlar Akademisi Afiş Atölyesi’nde ikinci sınıf öğrencisiydim, Emin Hocam’da afişte kullandığımız yazıların hocası idi. Yani afiş; bildiğimiz afiş, tanıtım için kâğıt üzerine basılı... Afişlerin sözleri de var... Sözlerin yazılışları var... Sözler güzel olacak, anlamlı olacak kısa yoldan anlatacak! Ama yazılarda çok güzel olacak ki bakıldığı zaman hemen okunsun, amacına ulaşsın! Oda güzel yazıyla olur! İşte Emin Hoca Güzel Sanatlar Afiş Atölyesi’nde güzel yazı hocası idi. Akademide ilk yılım ve bütün bunlar rastlantı ama ben şimdi bu rastlantının çok güzel bir rastlantı olduğunu düşünüyorum... O zaman farkında değildim... Emin Hocam bir gün “Etem bu yaz beraber çalışıyoruz bir yere gitmeyeceksin... Anıtkabir’in yazılarını yazacağız” dediğinde bu başka bir şeydi! Bütün konuştuklarımı parantez içine alıp bunu mu dışarda tutsam... Ya da bunu parantez içine alıp diğerlerini dışına alsam... İkisi de çok önemli! İçine de alsam dışına da alsam çok önemli idi!”

Böylesi derya deniz bir hayat yolculuğunu; yüreği insan sevgisi, doğa sevgisi ve sanat aşkıyla çarpan duayen sanatçımızdan dinledikçe büyülenmemek mümkün değil!

Emek, derinlik, huzur, sıcaklık, doğallık gibi muhteşem özellikleri bünyesinde barındıran Sevgili Etem Çalışkan büyük bir alçak gönüllülükle “Şimdi bir yazı sanatçısı olarak; yani ben yazı sanatçıyım demem normalde, sevmiyorum ama karşılıklı konuşurken kelimeyi nasıl söyleyeceğiz; ben bir yazı sanatçısının öğrencisi olarak, hem de ilk öğrencisi olarak üzerimde büyük sorumluluk var. Bu sorumluluğu onurla taşıyorum ve bu sorumluluktan kaçmıyorum! Onun için kullanıyorum “Ben yazı sanatçısıyım.” kelimesini. Bir sanatçı ortaya çıkıp sanatçıyım diye öğünmez zaten! Ben de sanatçı olarak öğünmem, gerektiği için söylüyorum...”

“Siz söyleyin lütfen” diye ekliyorum sevgi ve saygıyla. Sevgili Çalışkan günümüzün en önemli toplumsal sorunlarının başında gelen bir konuya da değiniyor! “Toplumu iyiye güzele, doğruya, namusa yönlendiren sanattır! Sanatsız toplum olursa çarpık toplum olur. Onun için günümüz haftası içinde yaşadığımız kadınlar olayı... Bakınız bunlar önemli olaylar! Niye dövüyorsun? Niçin öldürüyorsun? Yeni bir şey değil bu... Dövenler içerisinde sanatçı ruhu yoktur... Eğer dövenler içinde sanatçı var ise o sanatçı değildir! Çünkü sanat çok başka bir düzenin olgusudur. Sanat iklimi öyle bir iklim ki oraya giren orada mutlaka arınmış bir canlı olarak yaşar... Yalnız insan olarak demiyorum, tüm canlılar gibi yaşar! Ben bazen kendimi dikenli bir bitki gibi hissederim, bazen dikende gerekli... Öyle olmasa gülde diken olur muydu? Gül ki dünyanın en güzel çiçeği, gül ki onunda dikeni var... İşte demek ki bazen dikende gerekli... Fakat var yere, yok yere, durduk yerde o diken batmaz. Biri gelir tutarsa batar... Demek ki batmak için geliyordur o zaman batar. Onun için sanatçının da bazen olayları var ise buda karşı çıkıcılığındandır... Var olan günlük yaşam içindeki yanlışlıklara; bu siyasalda olabilir, ekonomik de olabilir, toplumsal hayatta da olabilir... Edebiyat da şiirde de olabilir."

Soyadıyla müstesna olan Sevgili Etem Çalışkan’a “Darphane için gümüş paralar hazırlamış, PTT Genel Müdürlüğü’nce Cumhurbaşkanlığı forsunda yer alan ve on altı yıldızın ifadesi olan Türk Devletleri’nin pullarını çizmiş, bu çalışmalar sırasında aharli kâğıdının üzerine şu satırları yazmıştınız: “Ne param var, ne pulum. Ben de böyle bir kulum.” Gece gündüz çalışıp, elinizin emeğiyle paraları ve pulları çizdikten sonra ise aynı aharli kâğıtların üzerine “Hem param var hem pulum. Gene böyle bir kulum” demiştiniz. Şuan karşımda 92 yaşını geride bırakan ruhu enerjik, aşkla dolu yarınlara hazırlanan Etem Çalışkan var! Tüm ömrünüz boyunca “Ne param var, ne pulum... Ben de böyle bir kulum” dercesine derviş hayatı sürdünüz ve sürmeye devam ettiğinize ben de şahit oluyorum. Ayrıca “Çalışmaktan para kazanmaya zaman bulamadım” da demişsiniz.” dediğim an yüzünde sıcacık bir gülümsemeyle hemen ekliyor Sevgili Çalışkan “Şimdi TRT’de Merhaba Politika programında Çetin Altan’ın konuğuydum... Çetin “Adam olamadın.” dedi.
“Direk bu şekilde mi sordu.” diyerek şaşkınlığımı dile getirdim.
Sevgili Etem Çalışkan “Evet böyle kullandı. Bende “Sen benim arkadaşımsın, konuşuyoruz nasıl arkadaş oluyoruz ben adam olmadıysam” dedim. “Yani paran yok...” diyerek neden adam olmadın sözünü anlatıyor bana... Çetin’in bu sözleri üzerine “Çalışmaktan para kazanmaya zaman bulamadım.” diye söylemiştim.

Soyadım “Çalışkan” ve soyadıma uygun olarak diyorum ki; “Çalışmaktan para kazanmaya vakit bulamadım.” Bunu söylerken parasız olduğumu anlatmak istemedim. Benim burada söylemek istediğim, yaşamımın hep çalışmakla geçmiş olmasıdır.” Ve her zamanki bilgeliğiyle devam ediyor Sevgili Çalışkan “Şimdi burada mesele şu; Para gerektiği kadar... Bana bunun üzerine soru soranlarda oluyor, istemiyorsunuz ama “Olsaydı ne kadar paran olmasını isterdiniz” diye sorduklarında “İsteyene verecek kadar param olsun...”derim. Ama bunu isteyen, boyada olur, mürekkep de olabilir, kalemde, yazı ucu da olabilir... Okula gidip de defteri kalemi olmayanda olabilir... Yani yoksulluk meselesi değil, geresinim meselesi... Gereksinimi varsa, bulamıyorsa bende de varsa, rastlarsa veririm tabii niye vermeyeyim... Para sadece fırından ekmek alıp, kasaptan et alıp karın doyurmak için mi?

Yani dünya yaşamını bir bütün olarak görürsek para ve ticaret damarlarda dolaşan kandır... O dolaşacak ki hayatta; insan hayatı, doğa hayatı her şey olacak! Para sadece insan hayatı için değil, insanların karın doyurması için değil... Sokakta bakınız aç dolaşan kediler, köpekler var gelip sizden bir şey istiyorlar... Verdiğiniz zaman onun o güzel davranışlarını bir düşünün nasıl güzel davranıyorlar... Karınları doyunca da çekip gidiyorlar yedeklemiyorlar da... Fazlasını da istemiyorlar!”

Geçmişten birçok şey bulup, yolculuklar yapabildiğim; sevgi, saygı, zarafet, asalet adına birçok şeyin farkına tekrar tekrar vardığım anlar! Kalemime hakim olmayıp heyecanla yazmaya devam ediyorum!

Sevgili Etem Çalışkan’a “Atatürk aşkınıza, Cumhuriyet bağımlılığınıza, yazı sevdanıza yıllar ve bizler tanığız! Sergilerinizin açılış tarihlerine bakınca da bu sevginin izlerini görmek mümkün!” dediğim an “Ben Cumhuriyetçiyim... Yurt sevgisi, insan sevgisi! Türkiye Cumhuriyeti`nin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk! Mustafa Kemal ki yalnız devlet adamı değil düşünce adamı! Filozof da diyebilirim! Eğer komutan ve devlet adamı olmasa bu düşüncelerle filozof diye anılırdı!

Çukurova Adana Sergim 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda... Çalı Çırpı ile Senfonik Çizgiler Sergim Harf Devrimi`nin yıldönümü olan 1 Kasım, Atatürk Portreleri Sergim 10 Kasım’dı. Bakınız 1 Kasım 1928 Yazı Devrimi`nin yasalaştığı yıldır. 1928 olan doğum tarihim ile Cumhuriyet`in yarattığı Harf Devrimi`nin aynı yıllarda olması bir tesadüften öte, bana yüklenmiş olan bir görev!”

“Harf Devrimi ile doğum yılınızın aynı olması gerçekten tesadüften öte bir şey! Kaligrafi Sanatı’na adanan bir ömrün hikâyesini resmen taçlandırıyor! Sergilerinizin zamanlamaları ise nasıl güzel! Geçmişle gelecek arasında bir köprü kuruyor olmanız inanılmaz etkileyici! Tam Atatürk ve Cumhuriyet aşığına yakışır bir zarafet, bilgelik!” Ve heyecanla ekliyorum “Çalı Çırpı ile Senfonik Çizgiler- Etem Çalışkan serginize dönecek olursak; Gazeteci Yazar Zeynep Oral iki ulu çınarı yani sizi ve Sevgili Muazzez İlmiye Çığ’ı konuk etmişti. Söyleşi etkinliği kapsamında hem Harf Devrimi’ni konuşmuştunuz hem de dünden bugüne bir yolculuğa çıkmıştınız.” dediğim an neşeyle “Zeynep Oral ikimizi de yönetti... Allah nazarlardan saklasın Muazzez İlmiye Çığ genç 106 yaşında... Elma yanakları var... ” diyor gülümseyerek.

Böylesi duayen bir usta ile sohbet etme imkanı bulunca her anısı, her çalışması ayrı bir yazı konusu! Sevgili Muazzez İlmiye Çığ ile derin sohbetlerine, tatlı atışmalarına burada girmiyorum ama çevrelerine ışık saçan bilge insanlarla sohbetlere doyamıyorum! Hele hele dünyaca ünlü ressam, hattat ve kaligrafi ustası Sevgili Etem Çalışkan gibi 92 yaşını geride bırakan duayen sanatçımız yeni sergiler için hazırlanıyorsa! Birbirinden güzel Atatürk portrelerinin sanatseverlerle buluştuğu sergilerden, Sanata Adanmış Bir Ömür Sergisi’ine... 90 Yıl 90 Eser Sergisi’nden, Senfonik Çizgiler Sergisi’ne... Böylesi yüzlerce sergiden bahsediyorsak sohbetlere doyamıyorum!

Dünyada harfler ile resim yapan ender sanatkârlardan Sevgili Etem Çalışkan “Yazı resim oldu, resim yazı oldu benim çalışmalarımda... Ayrıca yazı sözdür, harfler ise sözlerin notasıdır. Yani kelimelerin kâğıt üzerindeki şekilleri, insanların iletişim sırasında çıkarttıkları seslerin ahengini oluşturur. Bu yüzden çizgiler ne kadar ahenkli olursa, seslerin de o kadar güzel çıkar.” diyor

Sanatla bezenen yaşamlar hep ama hep daha güzel değil midir? Sevgili Etem Çalışkan yaşamına neler sığdırmamış ki... Her anısı, her çalışması, her sergisi birbirinden değerli, dolu dolu bir yaşam! Kitapla, sanatla, kültürle bezenen yaşamları seviyorum! Sanat aşığı, üretken, etrafına ışık saçan, pozitif enerjileriyle bana enerji katan bu güzel insanların arasında olmak ve aldığım enerjiyi, ilhamı kalemime yansıtabilmek benim vazgeçilmezim!

Bu ihtişam ve zarafet içerisinde zamanda yolculuklar yapabileceğimiz daha nice sergilerinizde görüşmek üzere Sevgili Etem Çalışkan...

Yazar’dan Not1: "Anılara Yolculuk" başlıklı ikinci yazıma
http://yaseminleistanbul.com/Article.aspx?id=92&Subject=Anilara%20Yolculuk den erişebilirsiniz.
“Doğum tarihim 5928” açıklamasını da yine bu yazıda bulabilirsiniz.

Yorumlar