Nermin Menemencioğlu

Cumhuriyet-Kadını

Ne zaman tarihten bir pencerede soluklanmak istesem zamanda yolculuklar yapmak vazgeçilmezlerimdendir. Hele hele bu yolculuklarımda dönemin tanıkları bana eşlik ediyorsa ayrı bir lezzeti olur! Böylesi anları kaleme alırken Sevgili Orhan Kemal gibi parmaklarımın rüzgarlaştığını hisseder, kalemime hakim olamam ve heyecanla yazmaya devam ederim.

Düşünün ki "Ben imparatorluk çocuğuyum, Osmanlı’yım" cümlesiyle başlayan, Edebiyatçı, Ressam, Piyanist, Boğaz’daki Kırmızı Köşk kitabının yazarı... Zarif, bilgili, bakımlı, kibar, misafirperver doksan dokuz yaşında bir Cumhuriyet Kadını’nın hayatını dinliyorsunuz! Büyülenmemek, heyecanla kaleme sarılmamak mümkün mü?

Döneme tanıklık eden dostlarla sohbetlere bayılırım ve inanılmaz ilham alırım ama Türk siyaset ve diplomasi tarihine adlarını "altın harflerle" yazdırmış bir aileye mensup olan Nermin Hanım ile böylesi sohbeti yapabilmiş olmak, hayatımda da kalemimde de tarifi mümkün olmayan tatlar bıraktı!

Bir önceki yazımın kahramanı Ressam Koleksiyoner Adil Menemencioğlu’nun dostluğunun yanında kendisinin derya deniz dostlukları her sohbetimizde beni benden almışken, öncelikli olarak aile dostlarından Sevgili Nermin Menemencioğlu ile tanışmama vesile olduğu için kendisine ayrıca müteşekkirim!

Nermin Hanım ki Sultan II. Abdülhamid’in 13 yıl Dahiliye Nazırlığı’nı yapan Memduh Paşa’nın torunu... İngilizce-Türkçe Mükessef Lügat’ı yazan Ahmed Vahid Moran’ın kızı... Turgut Menemencioğlu’nun vefakar eşi… Halide Edip’in hayalindeki Cumhuriyet Kızı!

Tarihi binalar hayatın karmaşasından uzaklaşıp, ruhumun üzerinde biriken tozu temizlerken zamanda yaptığım yolculuklarımın vazgeçilmez mekanlarıdır! Bu yapılarda yaşayabilmenin büyüsü ise benim için tartışılmaz! Zaman zaman aile yadigarı, kültür mirası olarak yaşatılan, ruhunu koruyabilen, hatta tarihin doğayla zarifçe buluştuğu tarihi otellerde kalmışlığım olsa da tam zamanlı yaşamam söz konusu değil tabi:)

Bu açıdan baktığımda Gümüşsuyu’nda tarihi bir apartmanın üst katında yaşayan Sevgili Nermin Hanım’ı dairesinde ziyaret etmek ayrı bir keyifti benim için... Bu tarihi apartmanın ferahlığı, ışık ve ambiyansı daha girişinden beni büyülemeye yetmişti bile! Güneş ışığının, yüksek demir kapının camları arasından süzülerek yere düşmesine, renklerin ışıkla dansına şahit olacağınız bir giriş!
Oysaki Adil Bey ile Nermin Hanım’a doğru yürürken "Yılların alışkanlığı var ama Nermin Hanım apartman dairesinde yaşamaktan sıkılıp düzayak bir yerde kalmak istemiyor mu acaba..." dediğim an gözümde küçücük, daracık bir girişi olan ufak bir daire canlanmıştı.

Buram buram tarih kokusunu aldığımız bu büyüleyici yolculuğumuza detaylarında alışılmışın ötesinde bir özen, incelik barındıran tarihi asansör ile devam ediyoruz. Birbirine dolanmış süslemelerin işçiliğindeki zarafetiyle kendine hayran bırakan tarihi asansörün iç mekanı oldukça dar olsa da zamanın ötesine ışınladığımızı hissettiğimiz o sayılı dakikalar oldukça keyifliydi. Ama öncesinde asansörün hareket edebilmesi için iç kısımda yer alan iki kanatlı ahşap kapıları kapamamız gerekiyordu. O iki şık kanadı birleştirdiğimiz an zamanda yolculuğumuz başlarken az sonra Nermin Hanım’ın zarif salonunda çayımızı yudumlayacak olmanın heyecanı sarmıştı beni!

Bu büyüleyici zaman yolculuğumuzdan yine iki kanatlı zarif kapıları açarak indiğimizde Nermin Hanım yardımcısıyla birlikte sonuna kadar açık olan daire kapısında bizi bekliyordu! Duygulanmamak mümkün değil! Nasıl bir nezaket, nasıl bir zarifliktir bu!

Sevginin ve kadim bilgilerin paylaşıldığı, yaşanmışlıklarla dolu, buram buram tarih, sanat kokan salonun her köşesine, her tablosuna, her fotoğrafına, her objesine bayıldım! Geniş ve aydınlık salonda pencerelerden süzülen ışığın renklerle oynaşmasına şahit olmak, eşsiz anılar eşliğinde tarihi yolculuklar yapabilmek büyüleyiciydi! Böylesi zarif bir salonda ve bu ruh haliyle tarihin derinliklerine dalabiliyor olmam ise benim için bir ayrıcalık!

Nermin Hanım yıllar geçse de asaletin, ihtişamın hep baki kaldığını bizlere tekrar hatırlatırken, geçmişin incelikli zarafetini günümüze taşıyan antika çay takımlarıyla çayımızı yudumlayıp, kekimizi-kurabiyemizi yiyerek zamanda yolculuklarımızın büyüsüne kapılmıştım bile!

Nermin Hanım yakın tarihimizin derinliklerindeki anılarını aktarırken, zarif misafirperverliğiyle birlikte bize iltifatlar etmesi o kadar hoştu ve gururumuzu okşadı ki tarifi mümkün değil! Hoş iltifatlar, şık sunumlar ve doğallık! Bu sıcacık sözleri alt alta not almış olsam da şimdi hepsini sizlere sıralamayacağım ama yazımın içerisine serpiştirilmiş halde görüyor olacaksınız:)

Çok yaşayın, sağlıkla yaşayın Nermin Hanım’cım... Ülkemizin bu tatsız günlerinde bizlere ışık olup yaşanmışlıklarınızla, bilgeliğinizle karanlığı aydınlatmaya devam edin!

"Babam Ahmet Vahit Moran sefarette deniz ataşesiydi. Cemal Paşa’nın yaveri iken 1916 yılında Berlin’e tayini çıkmış, ben de 17 Temmuz 1918’de Berlin’de doğdum, imparatorluk çocuğuyum... Osmanlı’yım" diye söze başlayan Nermin Hanım "İmparatorluk yıkıldı, Cumhuriyet`in ilanından önce İstanbul’a geldik, beş yaşındaydım. Arnavutköy tepelerinde çok güzel kırmızı bir köşke taşındık. Memduh Paşa Köşkü’ydü. Güzel bir odam ve oyuncaklarım vardı. Babam alt katta çalışma odasında lügat yazardı, aynı zamanda da çok iyi bir ressamdı. Talebeliğinde İngilizce lügat almaya parası yetmeyince resim yapıp satarak lügat sahibi olmuş. İngilizcesi çok iyi olan babam o zamanlar herkesin ucuza alabileceği bir lügat yazmaya karar vermiş ve dediğini de yapmış! " diye sözlerine devam ederken biz duygu seli içerisinde kendisini hayranlıkla dinlemeye devam ediyorduk.

"Bir gece yaşadığımız köşk yandı… Ben o zaman beş yaşındaydım, çok korkmuştum… Yangını hatırlamıyor olsam da kokusunu anımsıyorum çok sert bir kokusu vardı!" Sohbetimiz boyunca fark ettim ki Nermin Hanım’ın çocukluk anılarında bu yangının derin bir izi var! Kara bir leke olarak çocukluk yıllarında kalan yangın hatıralarını kül etmiş olsa da sevginin ve kadim bilgilerin paylaşıldığı Memduh Paşa Köşk’ünde yaşananlar, tüm güzel anılar Nermin Hanım’ın "Boğaziçi’ndeki Kırmızı Köşk" isimli kitabında hala yaşıyor!

Memduh Paşa Köşk’ündeki yangının tatsız etkilerinin yanı sıra birbirinden güzel çocukluk ve okul anılarına devam ediyoruz! "Notre Dame De Sion Fransız Okulu’nda yatılıydım. Yatakhanede kalmıyordum, bana özel çok güzel bir odam vardı, yan yana olan üç odanın ortasındaki benimdi. Okulu çok seviyordum, rahattım... Arkadaşlarımla çok keyifli zamanlar geçiriyordum, mutluydum! " dediği an o neşeli, hareketli, sevimli çocuk gözümün önünde cıvıl cıvıl koşturmaya başladı!

Hele hele beni benden alan bir çocukluk anısı var ki o anları tarif etmem mümkün değil!
"Çocuktum o zamanlar... Yazları Büyükada Anadolu Kulübü’nde yaşarken Atatürk bir grupla geldi. Bende tam karşısındaydım, yanına gittim konuştum kendisiyle, çok yakışıklıydı. Baloda askerler bizi dansa kaldırırdı... " sözlerini duyduğum anı tarif etmem gerçekten mümkün değil!

"...Odalarında romanlar yazılan, salonlarında notalar yankılanan… Mutluluğun, hüznün, aşkın, dostluğun resimleri duvarlarına asılan… Cumhuriyet balolarına ve pek çok kutlamaya ev sahipliği yapan… Asaletiyle dikkat çeken, sevginin ve kadim bilgilerin paylaşıldığı bu asırlık mekanda Ata’mızın da birçok hatırası olduğunu biliyor muydunuz!... "

"...Geçmiş ve geleceğin buluştuğu bu özel mekânlarda tarihi yaşamak, yaşatmak ve büyülü atmosferini solumak bana inanılmaz iyi geliyor. Tarihi dokusuyla ruhumuzu okşayan, mücevher niteliğindeki bu yapıları, müzeleri gezmek, kimilerinde söyleşilere, klasik müzik konserlerine katılmak gibisi yok! Geçmişin görkemini yansıtan bu yapılarda tarihin derinliklerine dalabilmek ise benim için bir ayrıcalık!..."

"...Anadolu Kulübü’nün Büyükada Şubesi ise tarihiyle, yaşanmışlıklarıyla beni her zaman büyülerken Büyükada`nın eski ve büyüleyici günlerini hissedip, Cumhuriyet balolarına ev sahipliği yapan, tarihi dokusunu kaybetmemiş salonlarında zamanda yolculuklar yapabilmek ise en sevdiğim! ... "

Birçok yazımda benzeri cümlelerime rastlamanız mümkün! Çünkü Cumhuriyet balolarına ev sahipliği yapan bu asırlık binalara bayılıyorum! Atatürk’ün katıldığı baloları yazarken kendimi zaman tünelinden o anlara ışınladığım, tüm zarafetimle buram buram tarih kokan merdivenlerinde, avlularında dolandığım, salonlarında vals yaptığım çok olmuştur.

Çınarımız Büyükada Anadolu Kulüb ve Atatürk’ün olduğu bir balodan bahsediyor! Benim için tarifi mümkün olmayan bir duygu! Böylesi bir sohbete konuk olabilmek gerçekten büyük bir şans!

Sohbetimiz devam ederken Nermin Hanım çay servislerini göstererek "Siz aldınız mı? Size ne vereyim? Kek alır mısınız? Ama alın olur mu?" Nasıl nazik, nasıl içten bir ikram bu! Büyülenmemek elde değil! Ve ekliyor "Adil ne güzel iki genç hanım geldi, ne kadar hoşuma gitti. Çok sevindim sizinle tanıştığıma..." deyip arada çaylarımızı kontrol etmeyi de ihmal etmeyen Nermin Hanım "Çay almaz mısınız?" diyor beni benden alıyordu!

"Ne güzel mesleğiniz var, nerede yazıyorsunuz? Ne kadar güzel yazabilmek! Bende her zaman yazar olmak istiyordum. Uzun süre de yazdım kitap olsun diye... Sonra piyes yaptık ama piyesin modası da geçti Türkiye’de artık piyes yapılmıyor."
"Yayınlanan birkaç kitabınız var değil mi? " diye sorduğumuzda ise "Evet birkaç kitabım yayınlandı ama tarihlerini şuan hatırlayamadım." diyor Sevgili Nermin Hanım...

Ben ise "Aslında bankacıyım..." diyerek kısaca yazma serüvenimden bahsediyorum; "Yoğun iş ortamım arasında ruhumu besleyip, tarihten pencerelerde soluklanabilmek için romanlara, şiirlere konu olan büyülü şehir İstanbul’u gezmeyi çok seviyorum. Öyle sokaklara girip çıkıyorum ki sanki tarihte yolculuklar yapıyorum! Bu coğrafyada yaşamanın muazzam bir keyfi ve derinliği var. Şehrimizin birbirinden değerli mücevherlerini bulup keşfedebilmek beni mutlu ediyor. Ve sizler gibi çok değerli dostlar, anılar biriktirebiliyorum. Yazılarımı kendi sitemde ve Yazar Kafe Hürriyet’te yayınlıyorum. Ama tam zamanlı işim bankacılık." dediğimde "Ooo mükemmel size çok yakışıyor." dediği an nasıl keyiflendiğimi tarif edemem!

Ara ara yapılan şu sohbet ise kulaklarımda çınlarken içim sıcacık, yüzümde bir gülümse ile buluyorum kendimi:) "Adil’i çok severim, ailemizin çok önemli bir ferdidir." Adil Bey "Bende seni çok seviyorum Nermin Teyze... "

Anne-baba ayrılınca babası Ahmed Vahid Moran ile yaşamaya başlayan Nermin Hanım o dönemler altı yaşındaymış. Babasının Moda’daki evini anlatırken "Babamın Moda’ya giderken çok güzel iki katlı, tavan arası olan bir evi vardı! Annem babam ayrılınca ben babamla oturmak istedim. Babamla çok rahattım, bahçeye dönük kocaman güzel bir odam vardı."
Nermin Hanım Moda’dan okuluna gidişini ise şöyle tarifledi:) ; "Okula giderken caddeden tramvaya binerdim. Tramvaydan inince vapura biniyordum. Karaköy’de inip Tünel’e giriyordum. Tünel’den çıkınca Taksim... Uzun iş... "

"Annem ise o dönemler Milliyet’te yazan Refi Cevat Ulunay ile evlenmişti."
Refi Cevat Ulunay Mevlana’nın soyundan Ankara Valisi Ali Muhittin Paşa ile Makbule Hanım’ın oğlu... Milli Mücadele karşıtı yazıları nedeniyle “Yüzellilikler” listesine alınarak yurtdışına sürgüne gönderilen ve yıllar sonra yüzellilikler`in affına ilişkin yasadan faydalanarak Türkiye ’ye dönen Refi Cevat Ulunay vefatına kadar 15 yıl Milliyet Gazetesi’nde yazılar yazmış. Vasiyeti gereği ise Konya’da Mevlana Türbesi’nin karşısındaki Üçler Mezarlığı’na gömülmüş.

Mevlana Soyuna kadar uzanan bir akrabalık zincirine dahil olan Nermin Hanım annesiyle ilgili anılarını paylaşırken bluzunda yer alan şık iğnesi göstererek "Annemin iğnesiydi bana annemi hatırlatıyor, hep takarım ve bana uğur getirdiğini düşünürüm. "

Bu eşsiz sohbet arasında "Güzelliğinizi neye borçlusunuz?" dediğimiz an tatlı tatlı gülümseyerek "Ne diyeyim böyle bir iltifata, utandım." diyor Nermin Hanım:) Böylesi zarif, nazik, güzel bir bayanın Turgut Bey ile tanışma hikayesini atlamamız mümkün değil tabi... "Turgut`un kuzenleri Nevin ve Berrin Notre Dame De Sion sınıf arkadaşımdı. Hepimiz Moda Kulübü’ne ağza idik... Turgut ile Moda Deniz Kulübü’nde bir baloda tanıştık. Çok yakışıklı, çok hoş bir beyefendiydi. O dönemler Moda’da deniz kıyısından küçük bir vapura biniliyordu. Deniz ortasında kulüb vardı etrafına oturuluyor, güneşleniliyordu. Uzun saatler boyunca orada zaman geçirir eğlenirdik. Birlikte büyüdük ve bu şekilde çok yakın arkadaş olduk."

"Turgut, Robert Kolej’i bitirdikten sonra Cenevre’de hukuk okumuş, 1939’da Ankara’ya dönüp Hariciye’ye girmişti. Ben Notre Dame de Sion Lisesi’nde okuduktan sonra Galatasaray Lisesi’nde olgunluk imtihanını verip Paris Sorbonne Üniversitesi’nde edebiyat okudum. 1944’te yılında ise İstanbul’da evlendik. Kemal ve Ekber adında iki oğlumuz var. "

Turgut Menemencioğlu ki Namık Kemal’in kızı Feride Hanım’ın eşi Osmanlı’nın son Meclis-i Ayan Reisi Rıfat Menemencioğlu’nun torunu... Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin Saruhan Mebusu, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kurucu ve başkanlarından Muvaffak Menemencioğlu’nun oğlu! Turgut Menemencioğlu ki Kahire Konferansı’na ABD Başkanı Roosevelt, İngiltere Başbakanı Churchill ve Türkiye Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile bir araya gelmiş İsmet Paşa ve Türk heyetine mütercimlik yapmış! İlk büyükelçiliği 1959’da Ottawa, 1963’te ise Washington olmuş.

Menemenlizadeler’in Türkiye tarihine damgasını vurmuş birçok isim ile yollarının kesiştiğini gösteren belgeler, anılar, yaşanmışlıklar... Namık Kemal’den II. Abdülhamit’e, Atatürk’ten İsmet İnönü’ye, Nazım Hikmet’ten Abidin Dino`ya, Zeki Baştımar`dan Sabahattin Ali`ye uzanan akrabalık zinciri ve hikayeleri!

Tarihin derinliklerine dalıp tekrar günümüze, günümüzden tekrar tekrar tarihe geçişler yaparak zamanda yolculuklarımıza devam ederken; Yaşanmışlıklarla dolu bu salonun bir köşesi var ki adeta tarihi bir müzeyi-sergiyi gezer gibiydim! Hem de dönemin tanığıyla birlikte! Yazarken dahi böylesi bir tanışlık yaşadığım için kendimi mutlu hissediyorum! Parmaklarımın hızını kesemiyorum!

Fotoğraflar arasında gezmeye başladığımızda Nermin Hanım "Paris’teki sefaretimiz..." diyor. "Bu fotoğrafınızı internette de görmüş ve bayılmıştım, çok zarif, çok güzelsiniz..." diye ekliyorum. Utangaç bir şekilde "Yok canım..." diyor:) Bir diğer fotoğrafı gösterirken "Washington’daki sefaretimiz... Yemek odası" diyor. Ve ekliyor "Kraliçe benim çok yakın ahbabımdı, beni çok severdi, sarayında bir iki gece kalmıştım." Bir diğer fotoğraf, Rus Ressam Cici Sursock tarafından yapılan Nermin Teyze’nin portresi! Bir diğeri için ise "Turgut ile benim güzel bir fotoğrafım…" diyor.
Biz ise hayranlıkla Nermin Hanım’ın ağzından çıkacak her açıklamayı merakla bekliyor, her cümlesini her kelimesini özümsüyorduk! Gerçekten bu derya deniz hayatın her anından asalet, zarafet, nezaket fışkırıyordu.

Nermin Hanım tarihin derinliklerinden çıkardığı birbirinden değerli anılarını paylaşırken arada bize iltifat etmeyi de atlamıyor ve bizi bizden alarak duygu seline sürüklüyordu! "İki güzel genç arkadaş… Çok sevindim sizinle tanıştığımıza hep beklerim. İnşallah gene görüşürüz o kadar hoşlandım ki sizden, çok hoşlandım!"
Tabi en kısa sürede tekrar geleceğiz Nermin Hanım’cım! Fotoğraflarınız ve kaleme alacağım bu tatlı sohbetimizin yazısıyla birlikte gelerek, geçmiş doğum gününüzü kutlamak üzere minik bir doğum günü partisi yapacağız. Seneye de inşallah hep birlikte 100. yaşınızı kutluyor olacağız. Daha nice yaşlarınız sağlıkla mutlulukla geçsin!

Bizi karşılayan bir ev sahibimiz daha vardı aslında! Mağrur ve sert bakışlı Jiji! Nermin Hanım "Kedimi gördünüz mü? Gel pisi pisi" deyince "Görmez miyiz birkaç pozunu yakalamaya çalışıyoruz ama çok karakteristik, asil bir kedi öyle herkese sırnaşıp, oynaşmıyor." dedim. "Jiji İran’lı 16-17 yaşında çok yaşlı hep benim odamda, benim yatağımın üzerinde uyuyor. Jiji’nin oğlu ise torunum Elif’te..."
Nermin Hanım’ın Jiji’si o! Mağrurluğu işte bundandır! Sert bakışları, uzun uzun tüyleriyle Menemencioğlu Ailesi’nin vazgeçilmezi Jiji ve çocukları!

Ara ara da "O kadar yaşlandım ki her şeyi hatırlayamıyorum tabi seneye 100 yaşıma basacağım." diyor Nermin Hanım! "Kapıda karşıladınız bizi çok iyisiniz, Allah sağlık versin." diyoruz. Kendisi de "Evet ayaktayım yürüyorum." diyerek bizi destekliyor:)

Yaşlıları her zaman pamuklara sarıp koruyasım vardır benim! Zamana direnen ustalarımızı da bu yüzden yazmayı ayrı bir severim! Tüm bunların yanı sıra annem ve babamla yaşadığım için yaşlıları bebek gibi seviyorum. Biraz çocukluk anıları, biraz gençlik, biraz günümüzden anılarla, yaşanmışlıklarla, bebek gibi halleriyle sarıp sarmalamak gibisi yok!

Hele hele Nermin Hanım’ın "Bizi böyle çeker misin?" dedikten sonra son pozlarımızı verdiğimiz anların tadı halen damağımda, içim sıcacık! Saçlarım Nermin Hanım’ın yüzüne gelince arkadaşım beni uyardı. Nermin Hanım "Zararı yok güzel oluyor böyle" demesin mi:) Sonra "Gözlüklerini çıkarır mısın? Gözlüksüz olsun bu pozumuz" dedi. "Böyle güzel bir kızla fotoğraf çekilmek ne kadar hoş, ikimiz yan yana" deyip tatlı tatlı gülümsemesi halen kulaklarımda çınlar:) Çektiğimiz fotoğrafları gösterdiğimizde ise "Alışık değilim kendimi böyle görmeye… 100 yaşımdaki halim" deyip tarihe tekrar imza atıyordu Nermin Hanım!

Bir sonraki görüşmemize kocaman bir nazar boncuğuyla gideceğiz Nermin Hanım’a!:)

Yavaş yavaş müsaade isteyelim dediğimizde ise "Gidiyor musunuz? Gene beklerim ama olur mu? Uygun olduğunuz zaman çaya gelin, oturup çay içelim…" diyerek bizi kapıya kadar uğurladı Sevgili Nermin Hanım!

Açık söylemeliyim ki tahminimizden daha sıcak, hatta sıcacık bir karşılama ve çay sohbetiydi. Narin, zarif, asil, davranışlarıyla bizi büyüleyen Nermin Hanım ilgisiyle, şefkatiyle de sarıp sarmaladı adete! Ne mutlu bize ki tarih derslerinde okumuş olduğumuz hayatları bir film şeridinden geçer gibi izleyip, anılarına dokunabildik!

Sağlıkla, mutlulukla çok yaşayın Nermin Hanım’cım… Asaletinizle, zarafetinizle, ihtişamınızla bizlere ışık tutmaya devam edin… Biz de sizi çok sevdik, sevgiyle kocaman kucaklıyoruz sizi…

Yorumlar

Kezban Güleç

Yasemin Hanım Merhaba Adil Menemencioğlu ile ilgili yazdığınız blog yazınızı okuduğumda o kadar çok beğendim ki sormayın. Orada Nermin Hanım`dan söz etmiş ve blog yazısı hazırlayacağınızı yazmıştınız. Çok keyifli bir yazı hazırlamışsınız, ellerinize, emeklerinize sağlık. Nermin Hanım`ı tanıdığım için çok sevindim. Eğer kitabını bulursam mutlaka alacağım. İlerde bu güzel yazıları bir araya toplayıp kitap bastırmayı kesinlikle düşünmelisiniz.Daha çok kişiye ulaşmalı bu güzel yazılar. Sizlere selamlar sevgiler.