ING Bisiklet Kulübümüz...

Burgazada-Dinginliktir

ING Bank bünyesinde kurmuş olduğumuz bisiklet kulübümüzün ilk etkinliğini Cumartesi günü(27.07) gerçekleştirdik. Üyelerimiz Şube, Genel Müdürlük ve IOTM personellerinden oluştuğu için ilk etkinliğimizin programı tanışıp, kaynaşmak üzere keyif ağırlıklıydı. Bu nedenle rotamızı Burgazada’ya çevirdik. Mekân seçimimizi yaparken Burgazada ile ilgili diğer yazılarımın da etkisi olmadı değil! Buluşma noktalarımız Bostancı ve Kabataş Adalar İskelesi! Saat 10:00 itibariyle adalar yolundayız. Dalgaları yara yara yol almaya başladık bile… Dalga sesleri, denizin, doğanın dinginliği her zamanki gibi muhteşem! Ve bizim ekibin şen şakrak muhabbet sesleri! Bu huzurlu ortamda kitabını okumak isteyen bir amca ise sanırım bizden kaçtı.

Burgazada’yı öneren ve neredeyse sokak sokak aldığım keyfi yazan ben, adaya indiğim an da tersim döndü, nerede indik oldum! Tabii Esin bu durumu kaçırır mı? Burgazada yazılarını sen mi yazmıştın Yasemin?’ diye sarmaya başladı. “Sakin olun şimdi meydanı bulacağım” dedim. Geldiğimiz motor şehir hatlarının solunda indirdiği için meydan geride kalmış ve tersim dönmüş sadece:) İlk 3-5 dk sonra durumu toparladım…

Ve bisikletle gelmeyen arkadaşlar için bisiklet kiralamak üzere bu sevimli adanın sakin, nezih, dingin ara sokaklarında ilerlemeye başladık… Bisikletsiz gelenlerden biri de bendim. Biz bisikletlerimizi seçerken Melih, Eren’in bisikletinin yolda patlayan lastiğini değiştirmeye başlamıştı bile… Motor yolculuğu ve bisikletçiye geldiğimiz bu kısa sürede tüm arkadaşlarımızın uyumu, birlikteliği gerçekten görülmeye değerdi. Güzel bir enerji vardı hepimizin üzerinde. Onca yoğunluğun arasında böylesi etkinliklerin klasik yemeklerden daha etkili olduğunu hep düşünmüşümdür. Bu güzel gün de bunun kanıtı adeta!Lastik değiştirme işleri bitti… Bisikletler kiralandı… Artık yola çıkma zamanı… Kalpazankaya bizleri bekler! Esin yürüyüş yapacağı için bizden önce yola koyuldu bile!

Ben Kalpazankaya’ya giden fayton yolunu gözümde canlandırdığım için gayet rahat yola çıktım. Bu yol ağaçlarla çevrili, sakin, dingin,inanılmaz bir manzaraya hakim ve oldukça düz bir yol. Hele hele zorlayacak dik yokuşları hiç yok! Baktım ki arkadaşlar sahil yoluna saptı, bende aynen peşlerinden devam ettim. Bu yol da çok başarılı, denize sıfır bir yerde bisikletle yol almak apayrı güzel… Manzara muhteşem, ılık esinti zaten tenimizi okşuyor… Muhabbet ederek, inanılmaz keyif içerisinde ilerliyoruz!

Gayet güzel giderken yokuşlar gittikçe dikleşmeye başlamaz mı? Benim neredeyse kendimden ağır fotoğraf makinesi çantam, çapraz taktığım diğer çantam zaten beni zorlarken birde dik yokuş ve tepemizde olan güneşle yol almak oldukça zor gelmeye başladı. Bir yandan çapraz çantam dizime vurur, bir yandan vitesi ayarlamam lazım! Bisiklet zaten kiralık, viteslerini keşfetmeye çalışıyorum. Tabii hepsini bir arada ve o güneşin altında yapmak hiç kolay değildi. Ben yıllardır dümdüz yerlerde bisiklet kullanmışım, vites ayarlamamı gerektirecek bir yokuşum bile olmamış. Hele ki tek elle bisiklet sürüp, tek elle fotoğraf çekmek hiç benlik bir şey değil! Bu iş tam Melih’lik!

Ben güneşin yıpratıcı etkisi ve çantalarımla boğuşarak yokuşlarda tırmanırken, Erdem vitesler konusunda yandan beni yönlendiriyordu. Biraz toparladım ama artık enerji de iyice azaldı. Sonra Melih’le yolumuza devam ettik. Melih bir yandan bana eşlik ediyor, diğer yandan tek elle fotoğraflarımızı çekiyor… Keyifle, güle oynaya dik yokuşları geçiyorduk. Bu arada da anladım ki Melih lastik değiştirmekte, ekipteki tek bayan olarak beni toparlamakta süper bir performans gösteriyordu.

Artık düz yola geldik... Heyoooo… Düz yolda sakince, keyif içerisinde bisiklet sürmeye devam ederken, Kalpazankaya’ya kalan azıcık yolu gözümün önüne getirdiğimde enerjim birden arttı! Kalpazankaya’da vereceğimiz molada içeçeğim kahvenin kokusunu duymaya başladım bile! Tam fayton yoluna çıktığımız köşede ise yürüyüşte olan Esin ile karşılaştık. Çocuklar gibi şen bir şekilde karşılaşmamızı kutlayarak, birlikte biraz yol aldık. Ve artık Kalpazankaya’ya tam pedal devam etme zamanı! Kalan tüm gücümle pedallara bastım, bastım! Kalpazankaya’nın kapısındaki arkadaşlarımız ekibin tamamlanmasını bekliyorlar… Bu arada Hüsnü motoru kaçırdığı için kaskının üzerindeki kamerasıyla anca burada katılabildi bize… Tüm arkadaşlar toplandık… Biraz ileriden Esin bile gözüktü.

Grup “Ne yapıyoruz” dedi. “Tabii Kalpazankaya’da kahve içip dinleniyoruz” dedim! Ama arkadaşlar gelirken dik bir yokuş keşfetmişler… Oraya bisikletlerle tırmanıp, oradan meydana inip, devamında denize girip, tekrar Kalpazankaya’ya çıkalım demesinler mi? Geldiğimiz kısa mesafe kesmemişti arkadaşları. “Biz burada Esin’le oturup kahvemizi içelim siz gidin” dedim… Ama Melih “Yasemin yaparsın, gel” dedi!

Bu gazla ben de yola koyuldum. Çantalarımın ağırlığı gittikçe artmaya başladı. Hele çapraz olan dizime vurmuyor mu tüm dengem gidiyor. Bir de devamlı vites küçült, büyült…Çok yoğunum çok:) Bu yoğunlukta, belimdeki beyaz sweatshirt’ün lastiğe değerek simsiyah olduğunu bile fark etmemişim. Melih’le biz arkadan giderken bu durumu da Melih fark etti...Ve sweatshirt’ü Melih’in çantasına koyduk. Ama artık düz yolda dahi gidemediğimi fark ettim. ‘Melih sen kaç kurtar kendini, ben Kalpazankaya’ya dönüp kahvemi içeyim’ dedim ve birden enerji doldum. Kalpazankaya’ya keyif içerisinde, sakin sakin pedalları çevirerek gittim. Bu sürüş inanılmaz keyifli işte tam benlik! Yokuş hele hele dik yokuşlar hayatımda olmasa da olur! Bu enerjik, uyumlu, birlik, beraberlik içerisindeki ekip ile yavaş yavaş bu yokuş sorununu da aşacağız gerçi :P

Kalpazankaya’ya döndüm. Esin tüm manzaraya hakim bir köşede oturuyor. Hemen köşemize geçtik, kahvelerimizi sipariş ettik. Muhabbetimiz arasında Esin ‘Gelirken bir arkadaşı gördüm siyahlı, kaskının üzerinde kamera var. Tam teçhizatlı süperdi ‘dedi. “Esin’cim o bizim Hüsnü” dedim!

Arkadaşlar güneş altında o dik yokuşu çıkarken, onlar adına üzülüp, kahve keyfimizden de geri kalmıyorduk. Ortam da o kadar ilham verici ki ben muhabbetin yanında yazımı yazmaya başlamıştım bile! Bir süre sonra ekipten Melih, Eren, Erdem döndü. Hüsnü, Yavuz, Bülent, Gökhan ise denize atlayarak bisiklet turlarını taçlandırıyorlardı. Bu turlarında da patlayan lastikler değiştirilmiş, eller yağlanmış olsa da güneş altında bunlarla uğraşmak bile apayrı bir tat veriyordu hepimize! Artık denize giren arkadaşlarımız da geldi… Yemeklerimiz yendi… Muhabbetlerimiz yapıldı… Fotoğraflarımız çekildi… Muhabbetler sırasında anladık ki son yokuşu gerçekten zorlu bir yokuşmuş arkadaşlar bayağı hırpalanmış! Bu kondisyonla ilgili bir durum değil gerçekten kondisyon çok iyi olsa da dik yokuş başka bir şey! Erdem’in şu lafı günün unutulmazları arasında yerini aldı örneğin ‘Bir ara kalbim kafamda atıyordu resmen!’

Doğa sporlarının kesinlikle inanılmaz, farklı bir enerjisi var! Ama ekibin enerjisi, uyumu da apayrı bir boyuta taşıyordu bunu! Böylesi güzel bir etkinliğe bunca yoğunluk içerisinde ihtiyacımız varmış demek.

Artık dönüş yoluna geçiyoruz… Yollarda dikenler olduğundan Eren’ın lastik gene patlayınca Melih Kalpazankaya’nın girişinde değiştirmeye başladı. Erdem, Melih ve Eren’i bırakarak biz Bülent, Yavuz, Gökhan ile iniş yoluna geçtik… Esin zaten bizden önce yürüyüşe başlamıştı… İşte benim yolum bu! Fayton yolu! Tam benlik hiç zorlu bir yokuşu, inişi yok. Ama çapraz çantam yine beni rahat bırakmıyor tabi düşüp düşüp dizime vuruyor. Bu sefer korumam Bülent! Sağ olsun ‘Yasemin sırt çantamda yer var. Çapraz çantanı ver istersen ‘ dedi. ‘Yer var ise hemen’ dedim Çanta gidince ‘İşte özgürce bisiklet sürmek bu’ diyerek yoluma devam ettim! Ki bu çapraz çantalar konusunda tecrübeliyimdir. Yeğenlerimle tura çıktığımızda çapraz çantaya sularını koyduğum zamanda, bu sıkıntıyı yaşayıp, hemen sırt çantasına geçmiştim. Burgazada’ya giderken çapraz çantamı niye aldım bilmiyorum diyeceğim ama Ipad’imi rahat taşıyayım diye sanırım. Artık kendime çiçekli böcekli sepeti olan bir bisiklet alma zamanı:)

Her an online olmak, tam teçhizatlı olmak biraz maliyetli tabii! Ama bir sonrakinde sadece sırt çantası ve minimum şeyler alınacak! Fotoğraf makinesi almayacağım mesela nasıl olsa jüriyim.Ve bunca profesyonel fotoğraf çeken arkadaşlar varken, fotoğrafların hepsi birbirinden güzelken ben sadece poz vermeye karar verdim.

Dönüş yolu, gidiş kadar zorlu değildi. Ve adanın birbirinden güzel çiçeklerle, ağaçlarla süslü sokaklarında inanılmaz keyif ile ilerledik. Artık kiraladığımız bisikletleri iade edip, çocuklar gibi şen olarak motora binip Bostancı’ya geçtik. Bisikletle gelen arkadaşlar bir de Bostancı`dan evlerine kadar bisikletle gideceklerdi. Benim için aman Allah’ım diyeceğim bir durum! Arkadaşlarla vedalaşıp, ayrıldık. Melih, Eren, Erdem, Yavuz ve Hüsnü bisikletlerle yola koyuldular. Gökhan Bostancı’dan kiraladığı bisikletini iade etmek için ayrıldı. Esin ve ben ise araba ile yola çıktık. Bostancı Köprüsü’nden İçerenköy’e doğru yol alırken bir ara trafik sıkıştı Yavuz’u gördüm. Tam Yavuz’a bakıyorken arkadan Erdem’i gördük. Ama Erdem’in haline abartısız yol boyunca 10-15 dakika güldük. Aklımıza geldikçe halen gülüyoruz:) Erdem zor pedal çeviriyor ve resmen dili dışarıda idi! O arada fotoğraflandırmak istedim aceleyle ama trafik açılınca çekemedim. Korna çaldık ama bizi görmediler bile... Şu an yazarken dahi o sahne aklıma geldikçe gülüyorum. Bu anı fotoğraflandıramadık ama uzunca kafamızda olan bu fotoğraf gitmeyecek!

Tüm ekibin uyum içinde keyifle kaynaşmasını sağlayan bu etkinlik bizlere inanılmaz enerji verdi. Kulübümüzün üye sayısı oldukça fazla en kısa sürede katılımlarında hızla artacağını düşünüyor ve öneriyoruz. Doğa sporlarının, ekip ruhunun verdiği bu güzel enerjileri kaçırmayın derim!

Ve katılan arkadaşlar çektikleri fotoğraflardan en beğendikleri 3 adedini Erdem ve bana göndererek Tour de France Sarı Slikon bileklik ödülünü kazanacak. 3 Ağustos etkinliğimizde törenle ödülü veriyor olacağız! Her hafta fotoğraf yarışmamız ve süpriz ödüllerimiz devam edecek…

Yorumlar