Tophane’den Cihangir’e

Tarihten-Sayfalar

Yıl 2011! Birbirinden değerli sanat tarihçileriyle İstanbul’un sokaklarını adım adım gezdiğim özel bir yıl! Bir o kadar da içimi acıtan acı bir yıl! Bunca zaman önünden geçip gittiğimiz tarihi değerlerin farkına bu denli geç varmak, gerçekten insanın içini acıtan bir durum! Kalemim yettiğince adım adım İstanbul yazılarıma geç de olsa başlayalım artık!
İlk olarak Tophane’den Cihangir’e uzanan kısa bir yolculuğa var mısınız? Tophane Rumeli yakasında, Galata ile Fındıklı arasında kalan, Boğaziçi’nin başlangıç yeri sayılabilecek tarihi bir semttir. Bizans’ın ilk çağlarında, Ceneviz kolonisi Galata’nın surları dışında kalan, ormanlık bir alan olduğu bazı kaynaklarda ifade edilmiştir. Bizans devrinde semt adının ‘Metopon’ olduğu sanılmakta olup, çevre bakirliği ve güzelliğinden dolayı Argiropolis (Gümüş Şehir) adının kullanıldığını da birçok kaynakta görmekteyiz. Bu semtte önce Apolion mabedinin, sonra da Hadrianus ve Katalie Kilisesi’nin yapılmış olduğu saptanmıştır. Bu mabetler Osmanlı çağında ise yerlerini top dökümhanelerine bırakmıştır.

İstanbul’un fethinden sonra bu kıyıyı ve yamaçlarını canlandıran, iskana açan ilk eser, Fatih Sultan Mehmed’in Tophane binasıdır. Uzun yıllar top dökümünün gerçekleştirildiği Tophâne-i Âmire binası zaman içerisinde birçok padişahın eklemeler yapmasıyla iş hacmini genişletmiştir. Ve imparatorluğun en önemli askeri sanayi teşekkülü olma özelliğini uzun süre korumayı başarmıştır. Tarih boyunca yeni yapılarla genişleyen, birkaç defa yangınla harap olup yenilenen Tophane-i Amire son biçimini Abdülaziz döneminde(1861 -1876) almıştır. Tophane semti, Osmanlı hanedanı nezdinde de her zaman önemli bir yer olmuştur. Semt’in yüzyıllar boyunca Fındıklı’ya ve Cihangir’e doğru gelişmesi sırasında çeşitli eserler yapılmıştır. Bunların birçoğu yangınlar, depremler ve sahipsizlikler gibi nedenlerle malesef silinip gitmişlerdir. Günümüze kadar gelebilen bu tarihi eserleri korumak, sahip çıkmak ise bizlere düşmektedir. En azından kalanları yarınlarımıza taşımayı başarabilmeliyiz! Tophane’den başlayarak Cihangir’e doğru uzanalım isterseniz:

Tophane Çeşmesi,güneyden Kılıç Ali Paşa, kuzeyden Nusretiye Camii`leriyle, batıdan Tophane atölyeleri, doğudan ise rıhtım ile çevrili olup Tophane Meydanı’nın ortasında inşa edilmiştir. Sultan I. Mahmud tarafından 1732 yılında yaptırılmış bir meydan çeşmesidir. İstanbul’un üçüncü büyük çeşmesi olup şehirdeki en yüksek duvarlı çeşmedir. Tarih kitabesi şair Nafihi`ye ait olan çeşme I. Mahmud Han Çeşmesi adıyla da bilinir. Tophane Çeşmesi, çeşme tipolojisinde değişimlerin habercisi olan örnekler arasındadır. Ve bu örneklerden en görkemlisidir. Bu yeni çeşme tipi kentsel bir motif olarak biçimlenen meydan çeşmesidir. Çeşme mimarisi ve bezemesi ile özgün durumunu koruyan ve döneminin mimari anlayışını temsil eden bir yapıttır.

Tophane İskelesi,Galata Rıhtımı’nın 1894’te yapılmasından önce Beyoğlu’na iniş ve çıkışı için kullanılan başlıca kıyı imiş. İskele yüksek ağaçlarla gölgelenmiş, şirin bir Boğaz köyü havasındaymış. Kıyı bugünkü kadar dolmamış olduğu için hemen arkasında yer alan Kılıç Ali Paşa Camii`si ve Tophane Çeşmesi görünürmüş. Tophane İskelesini, yabancı elçiler Topkapı Sarayı’na gidiş ve dönüşleri için uzun yıllar kullanmışlar. Son dönemlere kadar ise yazları Beyoğlu’ndan Boğaziçi’ndeki yalılarına taşınacak olan zengin aileler tarafından kullanılmıştır. Aileler eşyalarını buradan yükler ve dönüşte yine aynı yolu kullanırlarmış. İskele’den Beyoğlu’na gitmek için ise Tophane Çeşmesi yakınında bulunan merkepler kullanılırmış. Bu merkepler şu anki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi`nin tam karşısındaki sokaktan Cihangir`e tırmanırlarmış. Yük taşımakta becerisi olan merkepleri bile yorgunluktan inleten bu yokuşa, Merkep Bağırtan yokuşu denirmiş. Günümüzde ise bu sokağın adı ‘Merkep Bağırtan Sokağı’ dır.

Salıpazarı yolunun başında yer alan Nusretiye Camii ise II.Mahmud tarafından yaptırılmış ve 1825’te tamamlanmıştır. Nusretiye Camii`sinin arkasında, İstanbul Modern’in bahçesinde bulunan saat kulesi de II. Mahmud eseridir. Cami avlusunda bulunan sebil ve muvakkithanenin de yine II. Mahmud tarafından 1825’te yaptırıldığı söylenir. Nitekim bunların stili, cami ile uyuşur. Fakat bilinmeyen bir şey bunların şimdi olduğu gibi Nusretiye Camii`sinin avlusunda değil 1956 yılında yıkılan müşirlik binasının önünde olduğudur.Yani karşı sırada top dökümhanesinin alt ucunda bulunduğudur. İngiliz fotoğrafçı Robertson tarafından çekilmiş olan fotoğrafta bunu doğrulamaktadır. Ayrıca, Tophane ve Salıpazarı kıyıları yüzyıllar boyunca birbirinden güzel yalılarla bezenmiştir. Ancak ahşap olan bu yapılar yangınlara ve zamana dayanamayarak içlerinde bulunan emsalsiz zenginlikleriyle birlikte, bir nesil içinde birkaç defa ortadan kalkıp tekrar yapılıyorlarmış.

Tophane’yi bu kadar sevmemin bir başka nedeni de bu semtte buram buram tarih kokusunu alıp, o ihtişamı bir anda yaşıyor olmam sanırım. İstanbul`un en eski meydanı olup, bu kadar eseri, farklı yaşam tarzlarını içinde barındıran bir meydan! Ve hemen yanı başımızda! Dolmabahçe’den başlayıp, Tophane’den devam eden eşsiz tarihi binalar, camiler! Aynı sırada yer alan birbirinden eşsiz tarihi camilere fırsat buldukça gider ibadetimi yaparım. Hafta sonu gitmiş isem en az iki camiyi ziyaret edip, ibadetimi yapmış olurum. İnanılmaz ferahlatan, beni benden alan maneviyatı çok yüksek ortamlar.

Bu özel tarihi mekanlardan bir diğeri ise Tophane Meydanı’nda yer alan Kılıç Ali Paşa Külliyesi’dir. Cami, medrese, türbe ve hamamıyla küçük bir külliye’dir. Daha önceleri Tophane Camii olarak tanınan bu eseri, 16.yy’ın ünlü denizcilerinden Uluç Ali Paşa olarak da bilinen ve 1572-1587 arasında Kaptan-ı Derya olan Kılıç Ali Paşa yaptırmıştır. Mimar Sinan’ın yaşlılık dönemlerinde yarattığı son eserlerdendir. Sinan bu eserini, Ayasofya’nın planını ve Osmanlı dönemi Türk mimarisinin unsurlarını kullanarak çok daha küçük ölçüde inşa etmiştir. Caminin sağ tarafında yer alan hamam, tek hamam olarak yapılmış, duvarlar taş ve tuğla olarak karma teknikte örülmüştür. Hamamın deniz tarafında bir de medrese yer almaktadır. Mimar Sinan eseri olmasına kesin gözüyle bakılan medresenin, onun eserlerini bildiren tezkirelerde olmayışı şaşırtıcıdır. Medreseyi tasarlamış fakat yapımı onun 1588’deki ölümünden sonra tamamlanmış olduğu varsayılmaktadır.

Gezimiz sırasında Kılıç Ali Paşa Camii restorasyonda olduğu için sadece dış cephelerden görüp, tarihi özellikleri hakkında bilgi alabilmiştik. İçini çok merak ettiğimden restorasyon tamamlanır tamamlanmaz hemen ziyarete gittim. Tabi ki inanılmaz ihtişamıyla bu tarihi mekan beni büyüledi. Tarihi camilerde ibadet yapmak ayrı bir tat ve huzur veriyor bana. Hele ki ezan okunduğu saate denk gelip hoca ile namaz kılıyor isem apayrı bir huzur hissediyorum. Mükemmel akustik ve bunu tamamlayan mükemmel bir ambiyans altında ibadet yapıyor olmak gerçekten inanılmaz bir manevi deneyim.

Tophane Kasrı Nusretiye Camii, Tophane Çeşmesi, Kılıç Ali Paşa Külliyesi ve Tophane Amire`nin bulunduğu Tophane Meydanı’nda Nusretiye Camii ile çeşme arasında kalır. Sultan Abdülmecid döneminde tophane müşüri Halil Paşa tarafından İngiliz mimar William James Smith`e inşa ettirilen bina 1852 yılında tamamlanmıştır. Padişahların Tophane`deki askeri tesisleri ziyaretleri veya şehri deniz yoluyla ziyarete gelen yabancı devlet adamlarının karşılanması esnasında kullanılmış bir kasırdır. Günümüzde 1998 yılına kadar Mimar Sinan Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü olarak kullanılırken, kasır yine Mimar Sinan Üniversitesi bünyesinde Sanayi-i Nefise Vakfı Merkezi (SANEV) olarak kullanılmaktadır.

Çifte Saraylar Sultan Abdülmecit’in kızları Cemile Sultan ve Münire Sultan için 1856 ile 1859 yılları arasında inşa ettirdiği bu sarayların mimarı Garabet Amira Balyan’dır. Fındıklı semtinde, Meclisi Mebusan Caddesi üzerinde yer alan sahil saraylarıdır. Salıpazarı Sarayları olarak da adlandırılırlar. Bu yapılar günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi tarafından kullanılmaktadır. Çifte Saraylardan Molla Çelebi Camii’ne yakın olan Cemile Sultan Sarayı, Tophane yönünde olan ise Münire Sultan Sarayı’dır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra III. Kolordu Komutanlığı karargahı olarak kullanılan bina, 1943-1952 arasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi olarak kullanılır. 1970’e kadar ise kız lisesi olarak hizmet verdi. Bina, 1969 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi’ne devredildi. Sedat Hakkı Eldem’in projesi ile yeniden inşa edildi ve 1975 yılından itibaren 21 Kasım 1975’te öğrenime açıldı.

Tophane’den Cihangir’e yolculuğumuz haftaya da devam edecek…

Yorumlar