Hüzünlü Aşk Şarkıları

Gramofon-Baba

Geçmişin en önemli simgelerinden biri haline gelen… Hüzzamlı aşk şarkılarını dinlerken, çıkan cızırtılarında dahi bir ahenk olan… Sıcacık estetiğinin yanında, büyülü sesiyle müziğin organik olanı; Gramofonlar!
Bir zamanlar müziğe yakın olabilmek için özenle hazırlanılır, konser salonlarına gidilir, veya sesi güzel olan, müzik aleti çalabilen tanıdıklar eve davet edilerek, canlı müzik dinlenebilirmiş. Çocukların müzikle iç içe büyümesi, müzik aleti çalabilmesi için çaba harcanırmış. Böylece müziğe biraz daha yakın olunabilirmiş! Bu dönemlerde gramofon ve taş plakların müzik tarihinde yerini alması, artık sevilen sanatçıların istenildiği anda dinlenebiliyor olması, büyük bir devrim gerçekten! Ve bu devrimle müziğe hasret günlerin bitmesi! Günümüzde teknolojinin ilerlemesiyle, gramofon tarihteki yerini almış olsa dahi büyüsü artarak devam ediyor! Ve yıllar geçtikçe değeri daha da artıyor! Mehmet Öztekin de işte bu büyülü sesin, gramofonların babası! Gramofon değerini bilenlerin ise en hakiki dostu!

Kapalıçarşı’daki küçücük dükkanında gramofonu unutturmamayı dava edinmiş, gramofona, taş plaklara gönülden bağlı olanların en özeli Gramofon Baba! Buram buram tarih, yaşanmışlık dolu dükkanında yıllarını gramofona adamış olan Mehmet Usta’nın mesleğe başlaması çocukluk yıllarına dayanıyor. O yıllarda ekmek kapısı, hatta yaşama tutkusu olacağını bilemezdi elbette! Yaşamını, ailesini geçindirecek meslek olarak seçtiğinde ise gramofonun hissettirdiklerini, gramofonla yaşamını üç bölüm olarak ifade ediyor Usta;
İlk bölümü ‘Sadece ekmek kapım, aileme karşı sorumluluklarımı yerine getirdiğim para kazanma aracım! Çocuklarımı okutmak, yükümlülüklerimi yerine getirmek!’ diye ifade ediyor. Gramofon Baba, ikinci bölümü ise gramofonla duygusal ilişkilerinin başlaması olarak görüyor. Üçüncü bölüm, gramofonlarla konuşan, gramofonlarla birlikte yaşayan, onlarsız yaşanamayan bir dönem! Ve hemen ekliyor ‘Her şeyden önce bir işi sevmek çok önemlidir. Sevdiğiniz zaman iş ağır gelmez, sizi yıpratmaz! Benim işim ağırdır. Üzerinden yüz sene geçmiş bir iş dalı! Hem tamir, hem üretim yapmam nedeniyle parça sıkıntıları yaşarım, parçaları bulmak çok zordur. Sabır ve sevgi isteyen bir iştir! Ancak tüm zorluklarına karşın bu işi ayakta tutma nedenlerimden biri de gramofonla olan duygusal bağımdır! ’ diyor Mehmet Usta! Bu anlayış günümüz işleri, bizim işlerimiz içinde geçerli değil midir?

Gramofon Baba ile muhabbete başladığınızda bakış açısı, derinliği, yaşanmışlıklar… Bu derya deniz bilgiler içerisinde ufkunuz açılıyor, hüzünlü olmasına karşın bir o kadar da farklı bir enerjiyle doluyorsunuz! Bırakın ziyaretçileri, misafirleriyle muhabbetlerini, kendisinin de belirttiği gibi; ‘Bazı zaman konuşurum da gramofonlarımla… Eğer bakış açınız geniş çerçeveli olur ise onların size anlattığı şeyleri anlar duyar hissedersiniz ’ diyecek kadar da içten, duygusal, aydınlık ve huzur verici muhabbetler!
Peki sizlere sorsam ‘İşiniz çocuklarınızın ötesine geçebilir mi?’ Bunun cevabını önce Gramofon Baba’dan alalım isterseniz; ‘Gramofon bana maddi manevi her şeyi vermiştir. Hatta çocuklarımın da ötesinde bir duruma geldi gramofonlar! Zaman zaman bu yanlış mı diye düşünsem de, çocuklarıma, aileme karşı yapılması gereken her şeyi yapmıştım. Şu an bana ihtiyacı olan çocuklarım değil, gramofonlarım! Bu nedenle gramofonlarımla kopmaz bir bağ var aramızda! Gerek estetiği olsun, gerek büyüsü, gerek müzik, tiyatro… Belge nitelikli yönleri olsun duygusal bir bağ bu!’ Çocuklarının sorumluluğu 1996 yılında üzerinden kalkınca gramofonlarına, işine ayıracağı zamanın arttığını belirtiyor Gramofon Baba. 2000’li yıllarda ise tüm zamanı gramofonlarındır artık! Gece gündüz demeden gramofon tamir edip, yeni gramofonlar üretir! Kendi üretimini hızlandırarak, gramofon severlerin bütçelerine uygun seviyelere indirir.

Gramofon Baba başladığı nokta ile geldiği noktada çok şeyler kazandığını ifade ederken yüzündeki o mutluluğu görebilmek ise ayrı bir tat! ‘Plakları bana satmak isteyip de satamayınca eve geri götüremem diye çöpe atan bir kuşaktan, bugün eskicileri dolaşıp koleksiyonlarına bir plak daha koymaya çalışan bir kuşağa geldik. Uzun yıllar aldı, zor oldu ama bunu da gördük’ diyor gururla! Küçücük sevimli dükkanına girdiğinizde, duvarda asılı çerçevelerde de görebileceğiniz gibi, kendisi de müşterilerinin % 85’inin gençler olduğunu ifade ediyor! Gramofon Baba "Böyle bir teknoloji içerisinde yüz sene önceki teknolojiyi yaşatabiliyorum. Özellikle genç kuşağın ilgisi çok fazla. İnsanlar tarafından isteniyorsam demek ki ben doğruyum" diyor.

Müşterilerinin büyük bir çoğunluğunu kırk yaş üstüne çıkmayan gençler oluşturuyor ise bu durum bizlere neyi çağrıştırıyor acaba? Gençler geçmişi merak ediyor, eskiyi seviyor, geçmişe bir özlem olabilir mi? Ya da musiki sevgisi, geçmişin izleri? Gramofonun insanı kendine çeken büyüsünü de katarsak, gençlerin bunu yakalıyor olduğunu düşünüyorum ve bu beni de çok mutlu ediyor. Bu kadar hassas ve özel bir gençlikle yarınlarımız da aydınlık, güven içinde diye düşünmek istiyorum! Mehmet Usta, aynı zamanda bu küçücük dükkanından koca teknoloji dünyasına meydan okumuyor mu sizce? ‘Bugünkü teknolojide sesinizin çok iyi olması gerekmiyor ki, teknoloji sesinizin kusurlarını kapatıyor, baksanıza etrafınıza ne çok insan şarkı söylüyor. Çok iyiler her zaman elbette var! ama katkısız, berrak ses kaç kişide var şimdi? Bir Sabide Tur Gülerman, bir Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Zeki Müren, Suzan Yaka, Rutkayi Hafız Nuran, Perihan Altındağ’ın sesi kaç kişide var. Onlar işini büyük bir ciddiyetle yapıyorlardı ve onun için de musikinin temel taşları oldular. Çok özel seslere sahip bu kişilerin günümüze kadar gelmelerinin sebebi de Allah vergisi yetenek ve özel oluşları değil midir!’ diye de sorarak bir anlamda teknoloji dünyasına nasıl meydan okuduğunun da cevabını veriyor aslında!

Bir gramofon sever olarak şu sitemini etmeden de geçemiyor Gramofon Baba; ‘Pikapların, makara teyplerin, kaset çalarların gelmesiyle birlikte insanlar gramofondan çok kısa sürede uzaklaşmışlardır. Gramofonların modası geçmiş, çatı katına, bodrumlara atılmıştır. Taş plakların ise kırılıp atılması, çocukların ellerinde oyuncak olması gramofon severleri rahatsız etmeye başlar. Bunun yanı sıra musiki de bir vurgun yer. Sanat müziği, tangolar, kantolar, meddahlar, gazelhanlar, neyzenler, tiyatro vardır içinde. Ama bir şekilde kenara itildi. Arabesk furyası, hafif müzik furyasına geçiş, plaklara sanata ihanet olmuştur. 90’lar dan sonra insanlar kaybettikleri bu güzelliğin farkına varıp geriye dönüş yapmışlardır. Nostalji değil, kaybedilen bir güzelliğin gündeme gelmesidir!’ diyor

Bilir misiniz ki 1940`lı yıllardan bu yana gramofon üretip, tamir eder gramofon ustası Mehmet Öztekin! Zamanla teknolojiye yenik düşen ve çatı katlarına atılan gramofonları günümüzde yaşatan tek temsilci! Türkiye genelinde yetiştirdiği birkaç öğrencisi hâlâ devam etse de İstanbul’daki tek gramofon ustası! Bir de Tünel’de İbrahim Usta varmış ama çok yaşlandığı için artık çalışamıyormuş. Belki de bu yüzden gramofona giden bütün yollar Mehmet Öztekin’de birleşiyor! Bu küçücük sevimli dükkana ilk girdiğinizde, kendinizi zaman tünelinde yolculuklar yapıyormuş gibi hissedebilirsiniz. 1904 yılından kalan gramofonlar, plaklar… Duvarlarda gramofonun yükselme dönemindeki ünlü sanatçılar Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Zeki Müren`in fotoğrafları… Raflarda yer alan birbirinden özel gramofonlar...

Bu özel anılarla dopdolu dükkana vardığımda, Gramofon Baba ve eşi dükkanı kapamak üzere hazırlanıyorlardı. Tabii geç kalmalarını istemediğim için sadece tanışıp çıkabileceğimi, hayatı hakkında okuduklarımdan ve bu anılarla dolu dükkanın kokusunu, ruhunu hissettikten sonra da yazımı tamamlayabileceğimi ifade ettim kendilerine! Ama Gramofon Baba nazik bir şekilde gramofon kutusunu açıp ‘bir plak dinleyecek kadar vaktimiz var. O kadar yoldan gelmişsiniz’ diyerek Müzeyyen Senar’ın taş plağını koydu! Plak dönmeye başladığı anda muhteşem bir ses dolduruyor bu eşsiz dükkanı! Müzeyyen Hanım sanki yanımızda şarkı söylüyor! Gerçekten inanılmaz bir duygu seliydi! Gramofon Baba aynen resimlerde gördüğünüz gibi sandalyesine oturdu. Bende Müzeyyen Senar’ın gramofondan yayılan muhteşem sesi, ahengi eşliğinde, bu sevimli dükkanı dolduran gramofonların hangi sevdalara tanıklık ettiği, hangi konaklarda çalındığı, hangi özel anların paylaşıldığı, hangi savaşları gördüğünü düşünmeden edemedim. O on dakikada dahi hepsi bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden! Bu arada birkaç fotoğraf karesi çekmeye çalıştım. Ancak o ruhu, bütünlüğü bozmamak, sadece o büyülü ortamda eşsiz müziği dinlemek için fotoğraf çekmeyi bıraktım. Bu özel ustayı bir daha ne zaman görebilirdim bilmiyorum ama fotoğraf çekimi için dahi olsa o dakikaları sadece müziğe ayırmak istedim! Ve plak bitince vedalaşırken duygulandığımı, gözlerimin yaşardığını ifade ettim.Gramofon Baba ise ‘Bizim yıllardır bu müzikleri duyduğumuzda gözlerimiz yaşarıyor’ dedi. Yıllardır bu duygu seli içerisinde işini yapan eşiz bir usta!

Şarkıların en hislisi hangisi diye bir soru daha sorsam? Gramofon iğnesinin ucunda dinlediğimiz taş plaklar diye kaçımız döneriz acaba? Gramofon ve taş plaklar artık evlerimizin başköşesinde olmasalar da yerlerini teknoloji ürünlerine bıraksalar da… Onlar aile büyüklerimizin odasında, Türk filmlerinden bir sahnede ya da sadece anılarımızda var artık! Ama hep en özel köşelerde! Bu sevimli dükkanda bazı gramofon boruların üstünde yer alan çiçek resimlerini, süslemeleri ise Gramofon Baba’nın eşi yapıyor. ‘Eşim de benim gibi gramofonları çok seviyor. Bu yönden çok şanslıyım ben, eşim beni hep destekledi. Çocuklar büyüyüp masrafları üstümüzden kalkınca koleksiyona ağırlık verdim. Bir ara evde ellinin üstünde gramofon vardı. Eşim de kıymet vermeseydi nasıl muhafaza ederdim onları. Eşim benden sonra da onları muhafaza edecektir. Bir tanesini bile yerinden oynatmam diyor" diye de ekliyor!
Bilir misiniz ki koleksiyonunu sergilemiş Gramofon Baba, sergiler açmış! Yeni kuşak yakından tanısın istiyorum diyor Gramofon Ustası ve ekliyor ‘Ama hâlâ bir şey içime dert olur. Bu ülkede hâlâ bir gramofon-taş plak müzesi yok! Kurulsun isterim, ama buna benim gücüm yetmez.’ Bu eşsiz usta hayatta iken bu müzenin kurulması için ilgili kurumlar desteğini esirgememeli!

Yazımda Mehmet Öztekin gençlere şunları tavsiyelerini de özellikle belirtmek isterim; “Hayat o kadar zorlaştı ki... Bugün, bu yaşımda bana kapasitemin üstünde ver yükü, yığılır kalırım. Şimdiki dönem işte böyle... Gençler büyük şehirlerin karmaşasında olduğundan fazla yük alıyorlar… İşte, evde, trafikte, stresleri büyük... Beyinleri, bedenleri bizim dönemimize göre çok daha meşgul. Bu yüzden de daha sinirli, daha gerginler... Eskiden şifahanelerde hastalar müzikle tedavi edilirdi. Kaliteli müzik dinlemeli insanlar! Gramofon da bu zevki veren bir alettir. Musikinin dinlendiği zaman tüyleri ayağa kaldırması, içinde güzel hisler uyandırması gerekir. Gençler musikiyi önemsesinler, hayatlarının bir yerine yerleştirsinler.”
Etrafımızda öyle değerler var ki onlara paha biçilmesi mümkün değil! Belki her gün önlerinden geçiyoruz ama hiç fark etmiyoruz! Ne büyük kayıp! Daha önce defalarca gitmiş olsamda Kapalıçarşı bana hiçbir zaman alışverişi ifade etmedi. Tarihin peşine düşüldüğü bir mekan benim için! Hiç bilmediğimiz yönleriyle içten, aydınlık bir dünya! Gramofon Baba da Kapalıçarşı’daki dükkanında geçmişin en önemli koruyucularından! Taş plak ve gramofonun büyülü dünyasını genç kuşaklarla tanıştırmaya devam ediyor.
Gramofon tutkusuyla devam eden bir ömür! Nasıl özel, nasıl güzel bir hayat! Zamanın ötesine yolculuğa varım diyenler! Gramofon Baba 56 gramofonu ve iki bine yakın taş plağıyla sizi zamanın ötesine yolculuğa çıkarıyor…

Yazardan Not:
1. Gramofon üstadının elinde şu anda 56 tane gramofon, 2000`e yakın ise taş plak var. Elinde bulunan en eski gramofon 1904 yılından kalma. Ama onu en çok etkileyeni ise 1914 Türk yapımı bir gramofon. Çünkü bu gramofon Türkiye`nin savaşa girdiği yılda üretilmiş.
2. Taş plaklar…
3. İğne’nin ömrünün sadece bir plak için olduğunu biliyor muydunuz?
4. Gramofon icadında orta kulaktan yola çıktığını biliyor muydunuz?
5. Gramofonların tipleri neler desem? Seyahat, Bavul, Piknik, Salon, Mobilya tip gramofonlar olduğunu biliyor muydunuz…
6. Ve Dilenci gramofonu kingsor…
7. Ses ilk fonografla kaydedildiğini biliyor muydunuz… Ve fonografların yıllar sonra gramofon kimliğine girdiğini… Kaliteli kayıt, kaliteli müzik! Kaliteli kayıt gramofonla başladığını biliyor muydunuz?

Hepsi ile ilgili söyleyecek sözlerim bitmedi… Devam edecek!

Yorumlar